Türkiye üzerinden turizm sektörüne bakış

Yazar Ahmet Ferda Seymen

Evrenin, doğanın, insanoğlunun evrimselleşmesi ve gelişmesini inceleyen pozitif bilim dalları arasında felsefe, sosyoloji, psikoloji bulunmaktadır. Özellikle felsefenin milattan önceki Antik Çağ döneminde başlaması, Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla Orta Çağ’da devam etmesi, milli devletin kurulmasıyla beraber Yeni Çağ içinde ilerleyip, ulus devlet ve milliyetçiliğin doğuşu ile Yakın Çağ’da devam ettiği gözlemlenmektedir. Bununla beraber sosyoloji ve psikolojinin, pozitif bilimler olarak daha çok 19. yüzyılda ortaya çıktığı bilinmektedir. (a- Doç. Dr. Enes Kabakçı; Siyasal Düşünceler Tarihi, Sayfa1, İstanbul Üniversitesi AZUEF)

Bu bilim dalları içerisinde sayısız düşünür, âlim ve filozoflar mevcut olup her birisinin evren, dünya, doğa ve insanlığın gelişimiyle ilgili gözlem ve incelemeleri neticesinde geliştirdikleri teori ve sistemler mevcuttur. Evreni ve doğayı bilmek, tarihi okumak ve anlamak, insanlığın gelişimini incelemek bir toplumu oluşturan kişilerin bilmesi gereken çok önemli özelliktir.

Yazımın girişini neden bu şekilde başladığımı sizleri sıkmadan açıklamak istiyorum. Çocukluk yıllarımdan beri ülkem için “Az gelişmiş”, sonraları da “Gelişmekte olan ülke” deyiminin kullanıldığı hususu hafızamda o derece yer etmiştir ki, bu sınıflandırma beni derinden üzmeye devam etmektedir. Bu tarz bir sınıflandırmayı hak etmiş olmanın altında yatan nedenleri araştırmak gerekmektedir. Şüphesiz ki bu konu çok geniştir. Ülkenin tüm kurum ve teşkilatları ile onların işleyiş biçimlerinin incelenmesi gerekmektedir. Bir gözlemci olarak, 35 yıldır çalıştığım turizm sektörü hakkında sektörün geçmişten günümüze yapılanmasının analiz edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

TürkiyeYukarıdaki giriş yazım dikkatle incelendiğinde ülke olarak bizlerin tarımda, hayvancılıkta, sanayide, teknolojide, üretimde, ticarette, eğitimde ve ülkenin her sektöründe menşei bize ait olan, Türkiye’nin ve Türk insanı tarafından geliştirilmiş, icat edilmiş ve patentlenmiş buluşlar geliştirmesinin çok önemli olduğunu belirtmek isterim. Maalesef her sektörde olduğu gibi sadece gelişmiş ülkelere ait olan fikir ve uygulamaları kopyalayıp bir yere gelemeyeceğimizi hala anlamış değiliz. Bizler bu buluş ve icatları yapan, yukarıda bahsi geçen süreçleri yaşayarak geliştirdikleri teoriler ve gerçeğe dönüştürdükleri uygulamalarla bu güne gelen medeni devletlerin doktrinlerini anlamadan, özümsemeden, adeta kopya çekercesine günlük yaşantımıza yapıştıran bir ülke durumuna gelmiş bulunuyoruz. Kendimizi anlamayı, nasıl ve niçin var olduğumuzu bilinçli olarak yeni nesillerimize aktaramadığımız sürece bizler ve ülkemiz, yukarıda yazılan deyimin ta kendisi olarak kalmaya devam edeceğiz. Daha önce tarafımdan kaleme alınmış olan Türkiye’de otelciliğin gelişimi ile ilgi iki paragrafı aşağıda sunuyorum:

1960’lı yılların sonları ve 1980’lerde ülke insanının turizm ve tatil anlamında daha çok “Çadırcılık”, “Pansiyonculuk” ve “Yazlıkçılık” şeklinde hareket ettiği gözlemlenmektedir. Bu da ülkede 1, 2, 3 ve 4 yıldızlı otellerin yapımı ve yayılmasını geciktirmiştir. Bu gecikme otel kullanım kültürünün halk arasında yayılmasını önlemiş, fakat diğer taraftan 5 yıldızlı otellerin yapımı, dış pazara hitap etmesinden dolayı devlet destek ve teşvikleri ile artmıştır. Bu paradoks, lüks otelciliğin yabancı turiste hitap eden bir emtia haline gelmesini sağlamıştır. Buna rağmen halkın büyük çoğunluğunda (özellikle orta tabakanın alım gücü düşüklüğü sebebiyle) kullanım alanı doğuramamıştır. (b)

Herhangi bir alanda başarılı olabilmek, o konu ile ilgili tüm detay ve ayrıntıların eksiksiz olarak bilinmesi ve bunun uygulamaya aktarılması ile mümkün olacaktır. Eğer alfabenin A, B, C’sinden sonra Z’sine sıçrayarak bir uygulama yapılırsa, bu alanda kesinlikle başarısızlıklar olacaktır. Kişisel kanaatim, turizm otelcilik alanında Türkiye’de yaşanılan gelişme de bu şekilde olmuştur. Yani 1, 2, 3, 4 ve 5 yıldızlı otellerin kurulması, kullanım ve işletim süreçlerinin tam olarak yaşanıp gelişememesinden kaynaklanmaktadır. Bunun sıkıntıları ülkede hala devam etmekte olup, otellerin açılmasında fizibilite çalışmalarının düzgün yapılmadığı, otelciliğin ticari anlamda düzgün olarak irdelenemediği gözlenmektedir. Yetişkin yönetici ve işletmeci sıkıntısının çekildiği, özellikle sektörün yatırımcılar tarafından yönlendirildiği ve çoğu zamanda yatırımcıların sektör dışından olmaları sebebiyle otelcilik sektörünün temel kaidesi olan hizmet ve kalite standartlarının uygulanması konusunda yetersiz oldukları bir gerçektir. Diğer taraftan, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın sektöre son derece teorik bakması-kalması ve gerçek anlamda pratik ve tecrübe eksikliği sergilediği gözlenmektedir. (b-c Ahmet Ferda Seymen, Otelcilik Sektörü Üzerine Görüşler, 22 Eylül 2014)

Turizm denince akla otel, eğlence ve yeme-içme sektörü değil; şehircilik, ulaşım, çevrecilik, temizlik, eğitim, yabancı dil, trafik, altyapı, milli kültür, ahlak, örf, dini değerler, adetler ve geleneklerimizi sergileyen ve yaşatan her alan girmektedir. Milli değerlerimizi bilmemiz, onlara sahip çıkmamız gerekmektedir. Üzerinde yaşadığımız topraklarda hangi medeniyetlerin yaşadıklarını bilmek; onların miraslarını korumak, kendi halkımız ile barışık olmak, neden bu ülkede yaşadığımızı ve bunun nasıl mümkün olduğunu anlamamız ve bunu bize sağlayanlara ömür boyu müteşekkir olmamız gerekmektedir. Demokrasi, laiklik, Cumhuriyet ve hukuk devleti olmanın yaşamımıza getirdiği özgürlükleri bilmek ve kimsenin özel yaşam alanına müdahale etmemek, bu ülke vatandaşları olarak en önemli vazifemiz olmalıdır. İleri düzeyi yakalamış muasır medeniyetlerin keşif ve icatlarını anlayıp, kendi benliğimiz ve kimliğimize uygun olarak harmanlayıp ülkemizin inkişafı için kullanmalıyız. Bize armağan edilmiş olan bu güzel vatanımızda ulus, millet, devlet kavramları çerçevesinde barış ve huzur içerisinde yaşamayı hedeflemeliyiz. O zaman sorunlarımız düzelmeye başlayacaktır…

Ahmet Ferda SEYMEN

tourmag turizm dergisi

İLGİLİ HABERLER