Avrupa Birliği ülkeleri, üye olmayan ülkelere turizmde gizli ambargo mu uyguluyor?

Yazar Kemal Sinmez

İkinci Dünya Savaşı’nın 1945 yılında sona ermesiyle savaştan en büyük zararı gören iki dev ülke Almanya ve Fransa, hızla kalkınma hamlesine başladılar. Savaş günlerinde en çok ihtiyaçları olan kömür ve çelik endüstrisi üzerinde hâkimiyet kurmak için kendi aralarında bir anlaşma düzenlediler. Aynı dönemde İtalya, Belçika, Hollanda, Lüksemburg dahil oldu. 18 Nisan 1951’de Paris Antlaşması ile Avrupa Kömür ve Çelik Birliği adı altında kurulan ve 25 Mart 1957’de Roma Antlaşması ile Avrupa Ekonomik Topluluğu’na dönüşen bu oluşum, 2020’de Avrupa’nın 27 ülkesinde 445 milyon nüfusu yöneten, üst anayasaya sahip ve ortak para birimi kullanan dev bir yapıya dönüştü.

Bu süreçte İkinci Dünya Savaşı’na katılmasa bile savaş hazırlıkları yapan ve savaş ekonomisi yürüten Türkiye de 1945’lerde Dünya’nın finansal krizlerinden nasibini almıştı. Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun kuruşundan 2 yıl sonra yapılan güç birliğinin farkında olan dönemin Başbakanı Adnan Menderes, 1959 yılında topluluğa üye olmak için başvurdu. 1963 yılında imzalan Ankara Antlaşması ile Türkiye, topluluğun içine bir adım daha ilerlemişti. Sonrasında Türkiye’nin içine düştüğü çalkantılı siyasi ve ekonomik süreçler, hızla büyüyen birlikten dışlanmasına sebep oldu. Uzun yıllar dondurulan üyelik görüşmeleri, 1987 yılında tam üyelik başvurusu ile canlandı ve 1996 yılında Türkiye’nin Avrupa Gümrük Birliği’ne kabul edilmesi ile perçinlendi. Ancak yaşanan farklı gelişmeler sonucunda Türkiye, Avrupa Birliği’nin dışında kaldı.

2000’li yılların başlarında Türkiye, Avrupa’nın ucuz üretim merkezi haline geldi. Aynı zamanda turizm sektöründe atılım gösteren lüks otel yatırımları ve her şey dahil sistemi ile Türkiye, Avrupa’nın ucuz tatil merkezi oldu. 31 Aralık 2004’te Avrupa para birimi Euro, TL’den 1.830.000 kat daha değerliydi. Yani o dönemde Avrupa’da çalışmayan, fakirlik maaşıyla veya devletten aldığı sosyal yardımlarla geçinen bir işsiz Avrupalı bile Türkiye’de her şey dahil konseptte lüks tatil yapabiliyordu. Türkiye, fiyat avantajlı tatil imkânlarını değerlendiren Avrupalıların ikinci adresi haline gelmişti. Bu dönemlerde Türkiye’nin bacasız endüstrisi olan turizm sektörünün çılgın atılımları, çılgın yatırımlara dönüşüyordu. Tarihler 01 Ocak 2020’yi gösterdiğinde Avrupa Birliği üyesi olmamasına rağmen Türkiye, 52,5 milyon turist sayısı ile Dünya’da 6. sıraya yerleşti. Güzel günlerde Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki ticaret ve turizm işlemleri, “al gülüm ver gülüm” şeklindeydi. İstanbul ve Antalya Havalimanlarına yoğun günlerde her üç dakikada bir uçak iniyor, milyonlar Türkiye’ye akıyordu.

corona
TURİZMDE COVID-19 DÖNEMİ VE AVRUPA’NIN SEYAHAT ENGELİ UYARILARI

Tarih 2020 yılının ilk gününü gösterdiğinde televizyonlar, Çin’de yayılan ve ne olduğu anlaşılamayan bir salgın hastalığının ilk haberlerini veriyordu. Haberler hızla gerçeklere dönüştü, virüs hızla Dünya’ya yayıldı. Ülkelerin sınırları birbirine kapandı, uçaklar uçmadı, ekonomiler durdu, aylarca sokağa çıkma yasakları ile virüs kontrol edilmeye çalışıldı. Bazı ülkelerde on binlerce vefat yaşandı. Ülkelere milyarlarca dolara mal olan virüs salgını kontrol altına alındı. Bu süreçte evlerine kapanan insanların psikolojik deformasyonları patlama noktasına kadar yükseldi. “Normalleşme” adı altında virüsün bulaşmasına karşı önlemler alınarak, yeniden eski hayata dönüş süreci başladı.

Okul sezonunun kapandığı yaz mevsimi başına denk gelen bu dönemin en önemli gündemi tatil oldu. Bu gündem, özellikle 2020 yılına girerken 45 milyar dolar turizm geliri beklentisi olan Türkiye için en önemli maddeydi. Oteller, bakanlıkların açıkladığı genelgelere göre hazırlıklara başladı. Uluslararası sertifikasyon kurumlarından Güvenli Turizm Sertifikaları alındı. Turizmcilerin üzerlerine düşen tüm görevleri yerine getirmiş ve önlemleri almış olmalarına rağmen bir türlü beklentileri gerçekleşmiyor, yüzleri gülmüyor, Avrupa Birliği ülkelerinden bekledikleri seyahat serbestliği haberi bir türlü gelmiyordu. Gözü yolarda olan turizmcilerin dudaklarından yürekleri dağlayan bir Azeri türküsü dökülüyordu: “Biz bu baharda buluşacaktık. Bahar geldi geçti, sen gelmez oldun.”

AVRUPA, COVID KAYNAKLI TURİZM ZARARLARINI BİRLİK SINIRLARI İÇİNDE SEYAHAT İZNİ İLE KARŞILAYACAK

Bugünlerde hala beklenen yabancı turistler gelmiyor ama Türk turizmi için ambargo gibi nitelendirilebilecek bir haber Almanya’dan geldi. Almanya’nın sınırlarını Türkiye’ye açacak ilk ülke olması beklenirken, hayalleri sonbahara bırakan 31 Ağustos tarihine kadar AB sınırları dışına seyahat etmeme uyarısı geldi. Yasak yoktu, fakat seyahate gidenlere hem sigorta firmaları tarafından hem de ülke tarafından dönüş garantisi de verilmiyordu. Üstelik dönüşte tüm tatili zehir edecek 14 günlük karantina süreci açıklandı. Ayrıca, sivil havacılık kuruluşları tarafından havayolu firmalarına milyonları taşıyacak kapasiteli uçuş izinleri de verilmiyordu. Planlanan uçuşlar, sadece sembolik olarak düzenleniyordu. Tüm bu detaylar, üye ülkelerin vatandaşlarını kendi sınırları içinde seyahate zorluyor, dış turizme harcanacak paraların kendi ülkeleri içinde kalmasını sağlayacak yaptırımları gösteriyor. Salgın sürecini en iyi yöneten ülkelerden birisi olan Almanya, süreci en kötü yöneten ülkelerden biri olan İtalya’ya sadece AB üyesi diye seyahat önerisinde bulunurken, süreci oldukça iyi yöneten Türkiye’ye AB üyeliği olmadığı için yaptırım uygulayabiliyor.

Bu detaylara göre, AB’nin ekonomik planlamalarının insan hayatından daha öncelikli olduğu yorumunu çıkaracak binlerce kişi olabilir. Bu sürecin en avantajlı ülkesi ise Yunanistan olacak gibi görünüyor. Salgın sürecini çok iyi yöneten, en az vaka ile atlatan Yunanistan, tatile susayan Avrupalıların sığınacağı liman olacak. Türkiye’ye göre kalitesi ve servis imkanları çok daha düşük olan Yunanistan otelleri, AB’nin üye olmayan ülkelere uyguladığı seyahat kısıtlamaları adı altındaki gizli ambargo sonucunda dolup taşabilir. Tatili özleyen Almanlar ve Avrupalılar, Yunanistan’a akın edebilir. Avrupa devletleri, salgın döneminde yaptığı harcamalar sonrası temkinli davranıyor. Kendi halklarının da harcamalarını yönlendirecek kararlar almaktan çekinmiyorlar. Yani paralarının Euro bölgesi dışına çıkmasını istemiyorlar. Bu durum da en çok turizm cenneti ülkemizi etkiliyor. Yani Türkiye, Avrupalı turistten kazanacağı turizm gelirlerinden mahrum ediliyor.

Bu sonuca göre, şimdi oturup düşünmemiz gereken bir konu olduğu daha ortaya çıkıyor. İyi gün dostlarımızın olağanüstü dönemlerde kötü gün dostu olmadığını açıkça görebiliyoruz. Bu dönemlerde de “Biz kendi kendimize yeteriz” diyebiliriz. Ancak turizm sektöründe bu kadar yatırımın boş kalması, sektörde çalışan bu kadar ailenin işsiz ve gelirsiz kalması pek keyifli olmasa gerek. 1957’den beri üye olmaya çalıştığımız AB kriterlerini yerine getirip üyeliğimiz gerçekleşmiş olsaydı, 2020 yılında Avrupa’nın turizm merkezi olma şansını yakalayabilirdik. Salgın sürecinde İtalya, Fransa, İspanya gibi ülkelerin salgını iyi yönetememesi, Türkiye turizmi için bir rekor denemesi olabilirdi.

Şimdi tekrar başımızı ellerimizin arasına koyalım, AB üyeliğinin olağan ve olağanüstü dönemlerdeki avantajlarını yorumlayalım. Her ne olursa olsun Avrupa ile Ortadoğu arasında bir geçit konumunda bulunan Türkiye’nin AB üyeliğini bir kez daha değerlendirelim. Belki karar verme günü bugündür!

Kemal SİNMEZ

tourmag turizm dergisi

İLGİLİ HABERLER