Neye niyet, neye kısmet!

Yazar Kadir Toprakkaya

Tarih araştırmaları ve kent hafızası ile ilgili harika yazılarından tanıdığımız Mimar Levent Civelekoğlu, önceki gün yaşadığı bir İstanbul deneyimini “Neye niyet, neye kısmet” başlığı altında sosyal medya hesabından paylaştı. Tabi bize de hemen o paylaşımı aktarmak düştü. Civelekoğlu’na katıldığımızı bildiriyor ve okuyanların tamamının da kendisine katılacağını düşünüyoruz. İşte o yazı:

NEYE NİYET, NEYE KISMET!

Bugün bir kültür turu yapayım diye düşünüp, Sakıp Sabancı Müzesi (SSM)’deki Halife Abdülmecid Efendi retrospektifini göreyim dedim. Yola çıkınca da bir sormak istedim, az yol değil zira, ancak “Kapalıyız” cevabı aldım. “Çıktık bir kere yola, o zaman yenilenen Arkeoloji Müzesi’ne gideyim bari” dedim, aradım açıkmış.

Düştüm yola, yakın bir yere park edip gideceğim, gel de park yeri bul. Bir saate yakın yoğun trafikte sokaklarda kaybolup, sürüsüyle Arap turist hizmetindeki kapkara Vito minibüslerin arasında boğuşup, kendimi son anda kaybolmaktan kurtarıp sahilyoluna attım ve hışımla oradan uzaklaştım.

Neye niyet, neye kısmet!

GALATAPORT DEĞİL, GALATAMORT…

Ehh bari tüm muhalefetime rağmen GalataPort’a gidip, yeni açılan Resim ve Heykel Müzesi’ni gezeyim dedim. Demez olaydım! GalataPort değil, bence bir GalataMort! Devasa bir AVM… Her yer granit taş kaplı, beton beton beton… Ara ki bir gölge verecek ağaç bul. Cayır cayır yanıyor her taraf.

Neye niyet, neye kısmet!

Tarih katledilmiş, yine akın akın Arap turist, her yerdeler… “Arabİstanbul” adeta! Neyse geldik, bir şeyler atıştırıp, uygun kazığı yedikten sonra Resim ve Heykel Müzesi’ni buldum. Ama o ne, müzenin tabelasını kolaysa oku da bul. Kapının girişindeki EspressoLab tabelası ondan önce görünüyor. Müze sponsor almış anlaşılan, kapıdan elinde tepsi ile bir garson giriyor, diğeri çıkıyor. Adı Müze?

Neyse takılma gir dedim kendime ama danışmaya ya da gişeye ulaşsam, soracaktım “Kahvelerimizi nerden alıyoruz?” diye, kafama koymuştum. Ancak bir güvenlik “Halt” dercesine önüme dikildi. “Müzeye girecektim” dememe kalmadı, “Müze kapalı” cevabını yapıştırdı. “Niye ki?” dedim gayrı ihtiyari. Saçma buldu sorumu, “Kapalı işte 2 ay boyunca” dedi. Halbuki ben iyi niyetimle bazı müzelerin off gününü bildiğim için ona mı denk geldim, şansa bak diyecektim. Daha yeni açılmamış mıydı? Bu ne şimdi kapandı demek. Galataport açılışı için uyduruktan alelacele açtılar demek ki. Olsun ne gam; cafeler, butikler, mücevherciler full açık ya, müze neyimize!

Bu arada İstanbul Modern’e hiç niyet etmedim, zira kapalı olduğu etrafındaki kırmızı beyaz bantlardan ve şantiye perdelerinden anlaşılıyordu zaten. İşte böyle koca bir gün sıfıra sıfır elde var sıfır, evimin yolunu tuttum. Anlayacağınız GalataMort! Benim için… Müze davetiye yollarsa giderim, yoksa cık!

Fotoğrafları da sırf gittim demek ve işçilik hatalarını göstermek için eleştirel bir gözle çektim, beğendiğimden değil. Ona bile çok istek duymadım. Tabii güzelim Nusretiye Camii ve saat kulesi hariç. Yazık, acıdım kenara itilmiş hallerine…

tourmag turizm dergisi

İLGİLİ HABERLER