Corona günlerinde hüzünlü bir turizm nostaljisi

Yazar Serap Gürses

Çok başka günlerden geçiyoruz. Belki hayatımızın toplamında yaşamadığımız kadar belirsizliği, endişeyi, korkuyu, umutsuzluğu ve kısıtlanma duygusunu bugünlerde yaşıyoruz. Yeni corona virüsü denen görünmez bir illet çıktı ve kısacık bir zaman diliminde hayatımızı allak bullak etti. Bizleri evlerimize hapsetti; geleceğe dair planlarımızı, hayallerimizi, vizyonumuzu bulandırdı.

On-on beş gün gibi bir sürede peş peşe neleri kaybettik, nelerden olduk, ne çok şeyin kıymetini anlar ve yaşamlarımızın, paylaşımlarımızın değerini takdir eder hale geldik. En önemlisi de özgürlüğümüz ve hareket kabiliyetimizdi. Hele de benim gibi evlere sığamayanlar, her fırsatta kendini doğaya sahillere atanlar, durmadan seyahat planları yaparak uygun tur-uçak bileti kovalayanlar, yani kısaca gezgin ruhlular için… Sanırım en büyük yoksunluğu ve ızdırabı yaşayanlar bizlerdik. Meğer ne güzel şeymiş kuş misali bir orada, bir burada olmak, olabilmek…

Daha senenin başında, haziranda Mısır’da, ekimde Malta’da olmanın hayallerini kurar, “Belki araya bir de Yunan adaları sıkıştırırım” derken, şimdi köşedeki parka kadar gitmekten acizim. Kim bilir benim gibi kaç milyon seyahatseverin planları, hevesleri bilinmez bir zamana kadar askıda kaldı, biletleri-rezervasyonları elinde patladı. Biz bireysel olarak bunları deneyimlerken, önce havayolu şirketleri, ardından da tüm turizm sektörü, bu katastrofik yıkıcı durumdan kendi paylarını aldılar.

Tüm dünya virüsle mücadele ediyor. Her gün ve gece, internetten ve televizyondan kendi ülkemizle beraber daha önce gittiğimiz ülkelerin halklarının trajedilerini,  giderek yükselen hasta ve kayıp sayılarını da ayrı bir hassasiyetle ve üzüntüyle izliyoruz. Mesela İtalya… O güzelim ülkeye ve insanlarına bu hastalık ve çığ gibi büyüyen ölümler hiç yakışmadı.

italya corona virüsü

Bir mayıs ayında gitmiştim İtalya’ya. Tam da ıhlamur ağaçlarının çiçek açtığı mevsimdi. Orayı hayalimde canlandırmak istediğimde hep aklıma gelen ilk şey, yollar caddeler boyu uzanan büyük ıhlamur ağaçları ve onların her yeri saran baş döndürücü, mis gibi kokuları olur. Kuzeyden güneye doğru İtalya’nın büyük kısmında ortak olan şeyler ise bolca yeşil, şehir hayatının bile içine sığdırılmış ağaç ve doğa sevgisi, tarihe saygı, geçmişe tanıklık etmiş eski binaları korumaya gösterilen özen ve baktığınız her şeyde kendini gösteren estetik duygusuydu. Özellikle özgün estetik dokunuşlar bazen bir apartmanın duvarındaki kapı zillerinde, bazen sokaktan geçen insanların sade ama zevkli ve rafine giyim anlayışlarında, bazen vitrindeki bir çantanın tasarımında ya da bir bahçenin peyzajına katkıda bulunan küçük havuzlu çeşmede karşınıza çıkıveriyordu.

En çok da Roma’daki apartmanların balkonlarına şaşırmıştım. Hemen hepsi bakımlı ve yeşil olmakla beraber, bir kısmında devasa saksılar içinde ağaçlar vardı. Evet evet, bizdeki gibi cılız bitkiler değil, bildiğiniz bodur ağaçlar… Ve tabi sardunyalar ve benzeri çiçekler de kenarları süslüyordu. Roma’da balkonlar adeta yaşayan birer vaha gibiydiler ve çok değer verildikleri her hallerinden anlaşılıyordu. Kim derdi ki bir gün gelecek o balkonlar İtalyan halkının yaşama bağlanmak için, nefes alabilmek için, birbirlerine destek ve moral verebilmek için tutundukları birer dal olacak. O balkonlarda arya söyleyen, opera parçalarıyla komşularına konserler veren güzel yürekli ama mahzun İtalyanların görüntüleri bana hüzün veriyor. Her zaman cıvıl cıvıl olan, önünde her milletten yüzlerce, binlerce turistin kaynadığı Trevi Çeşmesi’ni, İspanyol Merdivenleri’ni bomboş, terk edilmiş görmek, onlar kadar benim de içimi acıtıyor.

İtalyanlar sokakta yaşamayı ve her fırsatta sosyalleşmeyi severler. Öğle arası veya iş çıkışı pizzacılarda, cafelerde birbirine dipdibe konumlandırılmış küçücük masalarda, yüksek sesle konuşarak kahkahalar eşliğinde saatlerce oturup, hayatlarını birbirleriyle paylaşarak yaşarlar. Belki de o yüzden corona virüsü bu kadar hızlı yayıldı orada. Şüphesiz şu andaki ev hapsinde ruhları fazlasıyla acı çekiyordur.

Peki ya Endülüs kültürüyle harmanlanmış, barışçıl, aheste, arkadaşçı İspanyollar… Onlar da hiç hak etmiyordu bu salgını yaşamayı ve bu kontrolden çıkarak durmadan büyüyen kayıpları. Oradayken hep iklimi, sokakları ve caddeleri gibi insanlarının da huzur dolu ve pozitif olduğunu düşünmüşümdür. İspanya, dünyada turistlerin en rahat ettiği ülkelerden biri olarak biliniyor. Sebebi ise temelde yukarıda bahsettiğim özellikler. Asla turist olduğunuz için sizi kazıklamaya veya farklı muamele etmeye çalışmazlar. Fiyatlar genelde makuldur ve İspanyollar için neyse, sizin için de odur. Çoğu restoran ve cafede servis personeli İngilizce konuşamadığı halde, kesinlikle acele etmeden, bazı el kol işaretleri ve gülümseyen yüzleriyle, sabırla size yemekleri anlatmaya ve sizin tercihlerinizi anlamaya çalışırlar. Acele ve telaşa yer yoktur buralarda. Kısa süre içinde bu stressiz, relaks ortama alışır, kendinizi evinizde gibi hissetmeye başlarsınız. Şimdi orada da insanların iş çıkışı uğrayıp bir şeyler atıştırdığı, sangrialarını yudumlayıp sohbet ettiği tapas barlar bomboş, sokaklar terk edilmiş. Öte yandan hastaneler tıklım tıklım, bahçelerine bile yataklar atılmış vaziyette… Aynı virüsün kurduğu uğursuz bir sahnede buldular birden kendilerini…

Sadece onlar mı? Fransa’sı, İngiltere’si, Amerika’sı, Uzakdoğu’su derken bir zamanlar gezgin turistlerin ellerinde valizleri, havaalanlarından müthiş bir heves ve keşif duygusuyla çıkıp sokaklardaki kalabalıklara karıştığı ülkelerin hepsi, neredeyse tüm insanlık aynı kaderi paylaşıyor. Tüm dünya gözle göremediğimiz bir küçük virüsün korkusuyla evlere kapanmış ve adım atamaz haldeyiz. Belki de bu bize oturup düşünmemiz, hem de iyice düşünmemiz için verilmiş bir fırsattır. Boş hırsların, anlamsız rekabetlerin, vahşi tavırlarımızın, hatalarımızın ve dünyamıza isteyerek veya istemeden yaptıklarımızın ve verdiğimiz zararların bir muhasebesini yapmak, öte yandan elimizdekilerin kıymetini bilmek ve tek bir dünya vatandaşı gibi birbirimize ve doğaya saygıyla, sevgiyle ve uyumla davranmayı öğrenmek için bir fırsattır.

Belki bunu başardığımız zaman bu kara günleri de atlatacak ve tekrar eskisi gibi özgürce seyahat edebileceğimiz ve turizm olgusunu yaşayabileceğimiz zamanlara kavuşacağız. En kısa zamanda gelmesi ümidiyle… Sağlıcakla ve esen kalın…

SERAP GÜRSES

tourmag turizm dergisi

İLGİLİ HABERLER