Aşka adanan bir anıt: Tac Mahal’in hikayesi nedir?

Yazar Haber Merkezi

Tac Mahal: Babür imparatoru Şah Cihan tarafından sevgili karısı Mümtaz Mahal için yaptırılan, beyaz mermerden oluşan nefes kesici bir anıt mezar; aynı zamanda zengin bir imparatorluğun sanatsal ve bilimsel başarılarının sonsuzluğa uzanan bir ahdi.

Dünyanın Yeni Yedi Harikası’ndan biri sayılan bu zarif anıt mezar; simetrisi, mimari güzelliği, karmaşık kaligrafisi, değerli taş kakmaları ve görkemli bahçesiyle ziyaretçilerini hayretler içinde bırakıyor. Bir eş adına yapılan anıttan daha fazlası olan Tac Mahal; Şah Cihan’ın ölen ruh eşine olan daimi aşkının ilanıydı. Hindistan’ın Agra şehri yakınlarındaki Yamuna Nehri’nin güney kıyısında konumlanan Tac Mahal’in inşası 22 yıl sürdü ve sonunda, 1653’te tamamlandı.

Aşk Hikayesi

Ekber Şah’ın torunu olan ve ismi “dünyanın kralı” anlamını taşıyan Şah Cihan, sevgilisiyle 1607 yılında tanıştı; henüz Babür İmparatorluğu’nun beşinci imparatoru olmamıştı. 16 yaşında olan -o zamanki adı ile- Prens Hürrem (Khurram); kraliyet çarşısı etrafında dolaşıyor, tezgahlarda çalışan yüksek konumdaki ailelerin kızlarıyla flört ediyordu.

Bu tezgahlardan birinde Prens Hürrem, babası yakında başbakan olacak ve halası Prens Hürrem’in babasıyla evli olan 15 yaşındaki Ercümend Banu Begüm ile karşılaştı. Agra’da yer alan Babür sarayındaki şairlere göre sonraki adıyla Mümtaz Mahal öyle güzeldi ki ay bile Mümtaz Mahal’in önüne çıkmaya utanıp yüzünü saklıyordu. Bu, ilk görüşte aşk olsa da, ikilinin hemen evlenmesine izin yoktu. Prens Hürrem ilk olarak Kandahari Begüm ile evlenmek zorundaydı. Ercümend Banu Begüm ise daha sonra üçüncü eşi olacaktı.

27 Mart 1612’de Prens Hürrem ile “sarayın seçilmişi” anlamına gelen Mümtaz Mahal adını verdiği sevgilisi evlendi. Mümtaz Mahal güzel olduğu kadar zeki ve yumuşak kalpliydi de. Halk, Mümtaz Mahal’e, kendilerini önemsediği için azımsanmayacak derecede hayrandı. Mümtaz Mahal, onlara yemek ve para verildiğinden emin olmak adına titizlikle dulların ve öksüzlerin bir listesini yaptı. Şah Cihan ile Mümtaz Mahal’in 14 çocuğu oldu fakat bunların sadece yedisi bebeklik döneminden sonrasına kadar yaşayabildi. Mümtaz Mahal’i öldürecek olan, 14. çocuğunun doğumuydu.

Mümtaz Mahal’in Ölümü

1631’de, Şah Cihan’ın hükümdarlığının üçüncü yılında, Khan Jahan Lodi liderliğindeki bir başkaldırı devam etmekteydi. Şah Cihan; ordusunu, gaspçıyla çarpışabilmek için Agra’dan yaklaşık 643 kilometre uzaklıktaki Dekan’a götürdü.

Her zamanki gibi Mümtaz Mahal de, hamileliğinin son aylarında olmasına rağmen, Şah Cihan’a eşlik etti. 16 Haziran 1631’de, ordugahın ortasında itinayla dekore edilen bir çadırda, sağlıklı bir kız bebek dünyaya getirdi. İlk başlarda her şey normal gibi görünüyordu ancak Mümtaz Mahal yakında ölecekti.

Şah Cihan, eşinin durumunu öğrendiği an onun yanına gitti. 17 Haziran sabahının erken saatlerinde, bebeğini dünyaya getirdikten sadece bir gün sonra, eşinin kollarında son nefesini veren Mümtaz Mahal, ölmeden hemen önce Şah Cihan’dan, kendisi için gelmiş geçmiş en güzel mezarı yaptırmasını istedi. Şah Cihan’ın sevgili eşi, Burhanpur şehrindeki ordugahın yakınlarına, İslami gelenekler gözetilerek gömüldü. Bedeni orada çok uzun süre kalmayacaktı.

Kayıtlara göre Şah Cihan, çok büyük bir ızdırap yaşadı; kendi çadırına gidip hiç durmadan sekiz gün boyunca ağladı. Ortaya çıktığında ise saçlarındaki beyazlar ve gözündeki gözlükler ile bir hayli yaşlanmış görünüyordu.

Mümtaz Mahali Evine Getirmek

Aralık 1631’de, Khan Jahan Lodi’ye karşı kazanılan zafer ile birlikte Şah Cihan, Mümtaz Mahal’in bedeninin toprak altından çıkarılmasını ve 700 kilometre ötedeki Agra’ya getirilmesini istedi. Mümtaz Mahal’in dönüşü, büyük bir tören alayıyla birlikte olmuştu; bedenine eşlik eden binlerce asker vardı ve ağıtçılar yolu kaplıyordu.

Mümtaz Mahal’den geriye kalanlar, 8 Ocak 1632’de Agra’ya ulaştığında, asilzade Raja Jai Singh tarafından bağışlanan araziye gömüldü. Bu arazi, Tac Mahal’in inşa edileceği yere yakındı.

Tac Mahal Planları

Kederle dolu Şah Cihan; duygularını, daha önce yapılmış diğer eserleri utandıracak kadar ayrıntılarla donatılmış ve pahalı bir anıt mezar tasarlayarak dışa vurdu. Bu anıt mezar aynı zamanda bir kadına ithafen yapılmış ilk büyük mozole olması ile de benzersizdi.

Tac Mahal’in asıl mimarının ismi bilinmese de kendisi mimarlığa tutkun olan Şah Cihan’ın, dönemin en ünlü mimarlarından bazılarının da katkıları ve yardımlarıyla, planlar üzerinde bizzat çalıştığına inanılıyor. Tac Mahal’i -“bölgenin tacı”nı- yapmaktaki amaç, dünya üzerindeki cenneti temsil etmekti. Şah Cihan bunun gerçekleşmesi için hiçbir masraftan kaçınmadı.

Tac Mahal’i İnşa Etmek

Babür İmparatorluğu, Şah Cihan’ın hükümdarlığı döneminde dünyanın en zengin imparatorluklarından biriydi; dolayısıyla, bu kıyaslanamaz biçimde büyük anıtı yapmak için gereken tüm kaynaklara sahipti. Fakat Şah Cihan, anıt mezarın nefes kesici olmasını istediği kadar çabucak inşa edilmesini de istiyordu.

Yapımı hızlandırmak amacıyla hem Hindistan’ın dört bir yanından hem de Türkiye ve Irak gibi ülkelerden yaklaşık 20.000 işçi, mimarlardan oluşan bir ekip tarafından bir araya getirildi ve inşaatın yakınlarında özellikle işçilerin kalması için inşa edilen ve Mumtazabad adı verilen bir kasabaya yerleştirildi. Hem vasıflı hem de vasıfsız işçilerle anlaşma yapıldı.

İnşaatçılar önce temel sonra da devasa, 190 metrelik sütun kaidesi üzerinde çalıştılar. Bu, Tac Mahal ile onu çevreleyen, onunla uyumlu olan ve ana mozoleyi her iki taraftan destekleyen bir çift kırmızı kum taşından yapının -bir cami ve bir misafirhanenin- inşaatının temeli olacaktı.

Kırmızı kum taşından yapılan caminin içi, günümüzde böyle görünüyor.

İkinci bir kaideye oturan Tac Mahal, mermerle kaplanmış tuğladan oluşan sekizgen bir yapı olacaktı. Çoğu büyük projede olduğu gibi inşaatçılar, yapının yüksekliğine bağlı olarak bir yapı iskelesi oluşturdular. Bu yapı iskelesi için yaptıkları tuğla seçimi sıra dışıydı ki bu seçim günümüz tarihçilerinin kafasını hala karıştırıyor.

Şah Cihan’ın Ölümü

Şah Cihan iki yıl boyunca büyük bir yas tuttu ve en sevdiği eşinin ölümünden sonra hiçbir zaman tam olarak iyileşemedi. Bu durum, Mümtaz Mahal ile Şah Cihan’ın üçüncü oğlu Evrengzib’e üç abisini öldürme ve babasını hapsetme fırsatını verdi.

30 yıllık imparatorluktan sonra Şah Cihan, 1658’de alaşağı edildi ve Agra’da yer alan -kendisi de bir Dünya Mirası ve popüler bir turistik cazibeye sahip olan- şatafatlı Kızıl Kale’ye (Agra Kalesi) yerleştirildi. Alıştığı lükslere aynı şekilde sahip olmaya devam eden ancak kaleden ayrılması yasak olan Şah Cihan, ömrünün son sekiz yılını kaledeki penceresinden Tac Mahal’e bakarak geçirdi; bu durum onun için hem bir teselli hem de bir işkenceydi.

Şah Cihan 22 Ocak 1666’da öldüğünde Evrengzib, babasını Tac Mahal’in altındaki mezar odasına, Mümtaz Mahal’in yanına gömdürdü. Tac Mahal’in ana katında, yani mezar odasının üstünde, günümüzde iki adet temsili mezar (halka açık boş mezarlar) duruyor: Odanın merkezindeki mezar, Mümtaz Mahal’e; batı tarafındaki ise Şah Cihan’a ait.

Temsili mezarları, incelikle oyulmuş dantelsi bir mermer koruma çevreliyor. Orijinalde bu koruma altından yapılmıştı fakat Şah Cihan, hırsızları uzaklaştırmak amacıyla altını mermerle değiştirdi.

Tac Mahal’in Tahribatı

Şah Cihan, Tac Mahal’i ayakta tutacak ve onun bakım giderlerini karşılayacak kadar zengindi fakat yüzyıllar boyunca Babür İmparatorluğu zenginliklerini kaybetti ve Tac Mahal harabeye dönüştü.

1800’lere gelindiğinde İngilizler, Babürlüleri devirdiler ve Hindistan’ı ele geçirdiler. Tac Mahal, güzelliğinden etkilenenler tarafından parçalara ayrıldı; İngilizler, Tac Mahal’in duvarlarındaki değerli taşları söktüler, gümüş şamdanları çaldılar ve hatta beyaz mermerleri yurt dışına satmaya çalıştılar. Bu duruma bir son veren kişi İngiltere’nin Hindistan valisi Lord Curzon oldu. Curzon, Tac Mahal’i yağmalamak yerine yenilemeye uğraştı.

Günümüzde Tac Mahal

Tac Mahal, her yıl kendisini ziyaret eden 2.5 milyon kişi ile yeniden görkemli bir mekan haline geldi; yapı cuma günleri kapalı olması haricinde yıl boyunca ziyaretçilere açık. Tac Mahal’in içinde bulunduğu Agra şehrine erişim; otobüs, tren ve kısıtlı bir hava yolu ile sağlanıyorken Tac Mahal kompleksine erişim ise ancak yaya olarak mümkün.

Tac Mahal’e yapılacak herhangi bir ziyaretin en iyi kısmı, yapıya dışarıdan bakmak olacaktır. Anıt mezarın tertemiz beyaz mermerleri, dış dünyanın durumuna uyum sağlamak için renk ve ton değiştirir. Bu öylesine büyüleyici bir değişimdir ki binaya farklı şartlarda, örneğin şafak vaktinin pembe parıltısı ya da dolunayın sihirli ışığında bakmak için duraksamaya değer.

Tac Mahal; 1983’te, UNESCO tarafından, Dünya Mirası Listesi’ne yerleştirildi. Fakat bu koruma, Tac Mahal’in güvenliğini garanti altına alamadı. Günümüzde Tac Mahal, yakınlardaki fabrikalardan yayılan kirleticilerin ve ziyaretçilerin nefeslerinden kaynaklanan aşırı nemin insafına kalmış durumda.

Kaynak: National Geographic. 21 Şubat 2018.

tourmag turizm dergisi

İLGİLİ HABERLER