Yeni normalde “yavaş turizm” ve “eko-gastronomi”

Yazar Sırma Güven

“Yavaş yaşam”, zamanı gevşetmek veya hayatı ötelemek değil; sadeleşmek, bu sayede sağlıklı ilişki kurabilmek, yapılan işten zevk almak ve tüm bu “iş” olarak betimlenen uğraşların yanında kendine zaman ayırabilme halidir. Hızlının yavaştan daha iyi olduğu algısını kırdığımız günlerde “yavaş” hareketi, başta gastronomi olmak üzere psikoloji, sosyoloji gibi farklı alanda etkisini göstermekte.

Sırma Güven

Pandemi sonrası “her şeyin değiştiği gerçeğinde” hayatın ritmi ile uyum içinde kalma çabası, son yıllarda ilginin oldukça arttığı gastronomi turizmi kavramında da değişikliklere neden oldu. Bu kavramın bölgesel bir yaklaşım ile bölge coğrafi özellikleri göz önünde bulundurularak geliştirilmesi konusunda farkındalığın arttığı bir sürece girdik.

Daha çok satın almak için daha hızlı yaşanan bir çağda tüketim çılgınlığının belli bir dönem için duraksadığı, 2000’li yılların başında “yavaş gıda” ile aynı prensipte ortaya çıkan “yavaş turizm”, yeni normalde seyahat planları içinde popülerlik kazandı. “Yavaş turizm” biçimi, gerçek bir zihin halidir. Yerel ürünleri tüketmek, daha az karbon ayak izini teşvik etmek, bölgeyi yerlisi ile birlikte keşfetmek ana eksenini oluşturur. Araba ile ulaşılması imkansız olan yerleri tespit etme, tarla-mutfak deneyimlerine ve organize faaliyetlere zaman ayırma imkanı sunar. Tadına bakmak için zaman ayırmak gerekiyorsa, zaman ayırırken de büyüleyici manzaraları keşfetmek, bölgeyi çevreleyen doğayı fark etmek, ürünü tanımak, yediğinin nereden geldiğini de görmek gerektiğini savunur.

Son günlerde yavaş turizmi ile birlikte gelişen kendine dönme isteğinin yanı sıra yerel üretim/tüketim farkındalığı, küçük esnafa destek, çiftçimize köylüye sahip çıkma iç güdüsü, doğalı seçme, ilaçsız ürünü tercih etme gibi fiziksel, ruhsal ve zihinsel sağlık bütün olarak ele alınmaya başladı. Bu tür turizm ile bağlantılı sunulan geziler de dolayısı ile artış gösterdi. Kendin olmak, özünü keşfetmek, doğa ile bütünleşerek tatile zaman ayırmak hiç bu kadar güncel olmamıştı.

yavaş turizm
KÖKTEN PROJESİ – ÖZÜNÜ YENİDEN KEŞFETMEK ÜZERİNE

“Bütün dünyayı dolaşabilirsiniz ama kendinize geri dönmek zorundasınız.” (Krishnamurti)

Kök’ün sözcük anlamı, bitkileri toprağa bağlayan, topraktaki besi maddelerinin emmesine yarayan klorofilsiz bölüm. Aynı zamanda dip, temel, esas, kaynak, köken bir kimseyi bir yere bağlayan manevi temel güçlerin bütünü. Kök aynı zamanda bitkinin beyni… Her bitkinin kök yapısı kendine has, kendi ihtiyaçlarına göre şekilleniyor. Kimisi toprağın altında yatay, kimisi dikey, kimi yumru, kimi odunsu, kimi ise saçaklı. Çoğu toprağın altında, bazıları ise üstünde. Zaman içinde de bitkinin yaşı, içinde bulunduğu ortam ve koşullara göre çeşitli değişimlere uğrayabiliyor. Tıpkı insanlar gibi…

KÖKTEN PROJESİ

Kökten Projesi, İzmir’in Çeşme ilçesi Çeşmeköy mevkiinde hayata geçirildi. Proje, uzun vadede dünyanın varoluşundan bu yana doğanın bize sağladığı en temiz kaynakları yeniden yeşertmeyi amaçlıyor. Atalık tohumlar ile doğanın bize gösterdiği yolda ilerleyerek yetişmiş bitkiler, güneşin ve toprağın mucizelerini lezzetle buluşturup, bedenimizi ve ruhumuzu doyuruyor. Geleneksel yöntemleri koruyan yerel üreticileri destekleyerek büyüttükleri ürün ağı ile “miktar” değil, “kalite” odağından sapmadan tüketiciye ulaştırmayı, nesilden nesile gelişerek gelen kadim bilgileri adım adım günümüze taşımayı hedefliyor.

Beden, zihin ve ruh olarak bütün halde, özünüzü yeniden “kökten” keşfetmek için Çeşmeköy’ün huzurlu, sakin, mutlu çatısı altında şekillenen “Kökten”, bizleri yeniden köklerimizle buluşturuyor.

“Doğa ile bütünleşerek tatile zaman ayırmak hiç bu kadar güncel olmamıştı…”

Yeni normalde "yavaş turizm" ve "eko-gastronomi"
eko-gastronomi
tourmag turizm dergisi

İLGİLİ HABERLER