Oksijen deposu Kaz Dağları’nda bir butik otel; Manici Kasrı

Yazar Elif Kıralioğlu

Edremit Körfezi’ne bakan Kaz Dağları’nda yemyeşil ormanlar içinde, Kuzey Ege’de eski bir Rum Köyü olan Büyük Çetmi, şimdiki adıyla Yeşilyurt Köyü’nde şehir hayatından kaçıp, kendisini yeşile ve maviye bırakmak isteyenler için alternatif butik oteller mevcut. Bunlardan biri, 15 senedir hizmet veren Manici Kasrı…

Çanakkale’nin Küçükkuyu ilçesine bağlı; Altınoluk’a 10 km, Assos’a 25 km, Çanakkale Havaalanı’na 90 km, Edremit Kocaseyit Havaalanı’na ise 45 km mesafede yer alıyor. Taş evlerden oluşan köy, 90 hane ve yaklaşık 200 kişilik nüfusa sahip. Manici Kasrı’nı bu yaz birkaç kere ziyaret ettik ve bu yazımda sizlere bu nefis butik otelden bahsetmek istiyorum.

Otele girer girmez şu anki İşletme Müdiresi karşıladı bizi. Otel ile ilgili soru yağmuruna tuttuk kendisini, çünkü zaten daha ilk anda bayılıyorsunuz otele. Her ziyaret eden de bayılıyormuş ki, resepsiyonda otelin aldığı onlarca ödülü görüyoruz. Müdire Hanım’ın otelde çalışmaya başlaması da değişik bir hikaye: Otele konaklamaya geliyor, oraya yerleşmeye karar veriyor ve otelde çalışmaya başlıyor. Şu sıralar çevremizden ne çok duyuyoruz benzer şekilde alınmış kararları ya da kişilerin kentlerden küçük yerlere yerleşme isteklerini.

Müdire Hanım’dan öğreniyoruz; taş mimari üslupla, yıkılmış eski bir zeytinyağı fabrikasının taşları, ahşap kolon ve kirişleri kullanılarak inşa edilmiş otel. Manici Kasrı’nın adı, salondaki resimlerin sahibi ve otelin yapım aşamasında katkısı olan İzmirli ressam Faruk Manici’den geliyormuş. Manici Kasrı ve Çetmihan Otel’in sahibi işadamı Tarık Ulusoy, köylüler ile anlaşarak köyü ve köy evlerini de orjinalini bozmadan restore etmiş. Amaç ise, dağda kendi köyünü kurup, doğal ortam sevenlere yeni bir yaşam alanı oluşturmak.

Manici Kasrı

Köyün evleri İnka ve Maya medeniyetlerinin kullandığı teknikle, kerpiç ve samanla inşa edilmiş. Tüm bu yatırımlara 10 milyon dolardan fazla para harcanmış, yüzde 40’ına da Amsterdam’dan bir yatırımcı ortakmış. Butik otellerin her birinin o kendine has tarzlarını şahsen çok seviyorum ama bu otel bir başka. Hayal edin; şehirden uzak, araç geçmeyen dağın yamacında, tarihi bir taş binanın ambiyansında, arkasında çam ormanları, incir ağaçları ve zeytinlikler, karşısında Ege Denizi, oksijeni baş döndüren seviyede bol mis gibi tertemiz bir hava, her köşesi İngiliz stili dekore edilmiş sofistike bir otantik butik otel… Dekorasyonda kullanılan her bir antika obje çok zarif ve modern, ince bir zevkle seçilmiş. Her birini dakikalarca seyretmek istiyor insan, onlarca fotoğraf çekmekten kendinizi alamıyorsunuz. Arkadaşlarımla oteli hayran hayran dolaşırken Müdire Hanım, ünlü bir fotoğrafçının otele gelip fotoğraf çekimi yaptığını söyledi. Otel bu konuda çok doğru bir karar dedik!

Butik otel deyince alışık olduğumuz küçük bir otel gelmesin gözünüzün önüne. Sanki eski zamanlarda bir şatodayız, hayran kalıyoruz. Oldukça geniş bir alanda birkaç tane taş evi kapsıyor ki, her bir taş ev de oldukça büyük ve bir de bahçesi var. Bahçe dediğime bakmayın, kocaman bir avlu gibi.  Restaurant olarak kullanılan birkaç ayrı bölüm, bir göleti ve havuzu var. Havuzda jakuzi kullanım olanağı da sunuluyor. Bahçede ayrılmış bölümler, birbirine yeşilin sardığı köprüler ile bağlanıyor.

Otelin salonu camdan bir kafes gibi diyebilirim, dolayısıyla yurtdışından getirtilmiş kadife kumaşlarla kaplı koltuklara uzanırken yeşilliğin direk içerisindesiniz. Hemen kendi aramızda konuşuyoruz, buraya mutlaka en sevdiğimiz romanları kapıp kışın da gelelim, şömineyi yaktırıp yeşilliğin içerisinde kitap okuma keyfi yapalım. Tam detoks… Aksesuarlar çeşit çeşit, rengarenk koltuklar, sehpalar, abajurlar, kocaman bir varaklı ayna, kırmızı ahşap bir kapı. Odalar da aynı manzara var ve dekor var; odaların her biri farklı renklerle, döşemelerle, objeler ile dekore edilmiş. Hiç televizyon yok otelde.

Yaz ayında gittiğimiz için biz yemeklerimizi bahçe bölümünde aldık. Masalar tüm bahçeye geniş aralıklarla yerleştirilmiş durumda. Doluluk olsa bile hiç rahatsız olmuyorsunuz ve sessizliğin tadını çıkarmaya devam ediyorsunuz. Karar veremiyorsunuz nerede oturacağınıza; içeride mi otursak, dışarıda mı, şurada mı, burada mı… Her noktası ayrı keyifli.

Ege mutfağı yöresel yemeklerinden oluşan menüye bakıyoruz. Ot kızartması da var, en sevdiğim. Başlangıç olarak hemen ortaya sipariş ediyoruz. Annem de bir Egeli olarak sıklıkla pişirir, ona da tüyo vermek için hangi otlardan kattıklarını sordum. Isırgan otu, hindiba, kaz ayağı, brokoli, semiz otu, kuzu kulağı, yok yok… Tadı enfesti, yetmedi bir tane daha söyledik. Manici kebabın tadı da çok lezizdi. Çorbalar, birçok zeytinyağlı yemek çeşidinin yanında deniz mahsülleri de menüde mevcut, tabi tatlı çeşitleri de. Vejeteryan olanlar için ayrı menü de sunuyorlar.

Gündüz yeşile doyuyorken hava kararınca otelin özel aydınlatmaları ile tarihi binayı ve bahçeyi izliyoruz, çıt çıkmıyor. Bir yandan da fonda klasik müzik çaldığını düşünün. Gerçekten her şeyden uzaklaşma ve ruhu dinlendirme anları… Kendi aramızda bile bir süre konuşamıyoruz, tarifsiz dakikalar… Yemeğimizin üzerine kahvelerimizi sipariş ettik. Kahvenin yanında açık pembemsi renkte likör benzeri alkolsüz bir içecek ikram ediyorlar, reyhan şerbetiymiş. Doyamadık tadına, yine rica ettik. Hatta eşimize dostumuza da tattırmak için satın almak istedik ancak malesef satışını yapmıyorlar, sadece orada tadabiliyoruz.

Menüde bölgenin en seçkin şarap çeşitleri de mevcut. Bir kadeh bir şey içmek isterseniz, romantik bar ortamında da tadabilirsiniz. Otelin içerisinde de çok şık bir restoranı var, gösterişli ve büyüleyici… Kahvaltıda da çok iddalılar. Süt, yumurta, bal, zeytin, reçel ve yeşilliklerin hepsi organik. Zaten toprak 200 yıldır hayvancılık için kullanıldığı ve bugüne kadar hiç ekip biçilmemiş olduğu için organik tarıma çok uygunmuş.

Otelin kapısının önünde köylü teyzeler peynir çeşitleri, zeytin, zeytinyağı, reçel, domates salçası ve bilumum organik yiyecek satıyor. Satın almadan ayrılmıyoruz otelden. Otelin hemen yanında dağ yamacında yürüyüş parkuru da mevcut. Doğa, manzara, tatlı sessizlik, dinginlik… Huzur işte bu dediğimiz anlar vardır ya, tam da böyle hissediyoruz. Konaklayacak olsaydık asıl kahvaltı öncesi bu yürüyüşü yapardık dedik, uyanır uyanmaz Kaz Dağları’nın bol oksijenini içimize çeke çeke. Duymuşsunuzdur Kaz Dağları, Alpler’den sonra en bol oksijene sahip yer. Dağ havasından sonra biraz da Kuzey Ege denizine girmek istiyorum diyorsanız, otele 4 km uzaklıkta otelin özel plajı da mevcut; “Manici Beach Club”

Zeytin ağaçlarının arasında güneşlenip, Kuzey Ege’nin serin ve tertemiz denizine atlayabilirsiniz. Bir başka alternatif de otelden bir süre çıkıp Yeşilyurt Köyü’nü, Çamlıbel, Tahtakuşlar, Zeytinli gibi civar köyleri ve denizin yerine şelalelerin serinlettiği hikayelerle dolu Kaz Dağları’nın Şahin Deresi, Mıhlı Çayı, Hasan Boğuldu, Zeus Altarı gibi meşhur yerlerini de gezebilirsiniz.

Müdire Hanım’ın deyişine göre şirket CEO’ları, üst düzey yöneticileri konaklamaya gelip, toplantılarını otelde yapıyorlarmış. Yerli yabancı turistleri ağırlayan otel, ünlüleri de misafir ediyormuş. Tarkan’ın en sevdiği yerlerdenmiş Yeşilyurt Köyü; aynı şekilde Sezen Aksu, Haluk Bilginer, Sertab Erener… İşadamları ve yazarlar da sık sık ziyaret ediyormuş.

Kış aylarında zaman zaman şiir ve fasıl geceleri düzenleniyormuş, sucuk ve sıcak şarap partileri de yapılıyormuş.  Yılbaşlarında genelde Tarık Bey de otelde oluyormuş. Fasıl yapıp, şiirler maniler okuyup, yılbaşı gecesini misafirleri ile birlikte geçiriyormuş. Bağ bozumu, spor ve sanat aktiviteleri, diyetisten grupları gibi özel aktiviteler de yapılıyormuş otelde. Yani otel 365 gün faaliyette. Bu arada Tarık Ulusoy, Şanlıurfa’da da Manici Kasrı açmış ve İstanbul’da da aynı konseptte bir otel planlıyorlarmış. Bu haberi çok sevdik. Sabırsızlıkla bekliyoruz.

Arkadaşlarımla oradayken “Hayatımızda önemli bir karar almamız gerekiyorsa, öncesinde birkaç gün otele kaçıp, adeta sığınıp biraz vakit geçirmeliyiz” dedik. O kadar sakin ve huzurlu. Yolunuz düşerse soyutlanmak, kendinizi ve ruhunuzu dinlendirmek için otele bir uğrayın derim. Yenilenerek döneceğinizden hiç şüphem yok. Hatta kış aylarında giden olursa deneyimini benimle paylaşsın lütfen.

Sevgiyle kalın,

Görüşmek dileğiyle…

Elif KIRALİOĞLU

tourmag turizm dergisi

İLGİLİ HABERLER