Mersin sağlık turizminde yeni bir destinasyon olabilir mi?

Yazar Semih Karakoç

Doğu Akdeniz’in en büyük şehirlerinden biri olan Mersin, Milyonfest 2019 için geldiğim ve birçok yerini görme fırsatı bulduğum gezilecek yerleri ile beni oldukça şaşırttı. Güney sahil şeridinde, mütevazı, ucuz ve uygun tatil yerlerinden biri gibi görünen Mersin; medeniyetlerin buluştuğu, çok sayıda tarihi, dini, antik ve kültürel varlığıyla önemli bir turistik merkez…

Mersin, adeta tarihi mirasın üzerine kurulmuş, Toros Dağları ile korunmuş bereketli bir şehir… Ne yana baksanız, geçmiş uygarlıklarının görkemli antik kentleriyle her an her yerde karşılaşıyorsunuz. Renkli tarihi, enfes doğası, güzel iklimi, verimli toprakları, çalışkan ve yeniliğe açık sıcakkanlı insanları ile görmeye değer bir şehir.

Mersin, 330 km’lik sahil şeridiyle Türkiye’nin en uzun sahil şeritlerinden birine sahip. Nagidos Antik Kenti, Kelenderis Antik Kenti, Soli Antik Kenti, Anemurium Antik Kenti, Olba Antik Kenti, Uzuncaburç Kalıntıları, Öküzlü Ören Yeri, Kleopatra Kapısı, Elaiussa Sebaste (Kanlı Divane/Ayaş), Astım Dilek Mağarası, Kızkalesi, Cambazlı Kilisesi, Adam Kayalar, Korykos Kalesi, St. Paul Kuyusu, Mamure Kalesi, Ashabı Kehf Mağarası, Makam-ı Şerif Cami, Silifke Saparca Ilıcası, Mut-Hocantı Kaplıcaları ve daha sayamayacağım kadar tarihsel zenginliği olan yerleri bulunuyor.

Turizm ile iç içe olan bu şehrimizin sadece tatil kapsamlı seyahatlerden 2018 yılı Ağustos ayında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın verilerine göre yabancı turist 17 bin 350, yerli turist 214 bin 163, toplamda 231 bin 513 ve doluluk oranı yüzde 52,59 olmuştur. Şehrin 2018 yılında yatırım ve işletme belgeli tesis sayısı 35 olup; Muğla, Antalya, İzmir ve İstanbul gibi şehirlerimizden çok geridedir. Peki, biz bu şehir için yeni bir girişim veya turizm hareketi nasıl yaratabiliriz veya ekonomik katma değer? Kısacası para ve istihdam…

Aynalıgöl (Gilindire) Mağarası, Aydıncık’taki Orta Toros Dağları’nın güneyinde yer almaktadır. Mersin’e bağlı Aydıncık ilçesinin 7,5 km güneydoğusunda, Sancak Burnu ile Kurtini Deresi arasında yer alan Gilindire Mağarası, 1999 yılında bir çoban tarafından keşfedildi. Mağara, 265 dönümün üzerinde 555 metre genişliğinde ve 46 metre derinliğinde. Yatay olarak 450 metreye kadar uzanan ana galeri, mağaranın altındaki göle açılıyor. Mağaranın çatısında ve duvarlarında sarkıt ve dikitler yer alıyor. Hidrolojik değişiklikler nedeniyle mağaradaki sarkıt ve dikitler su altında kalarak, atmosferik değişikliklerden etkilenmeden bu yaşa kadar kalmışlar. Küresel iklim değişikliği olayından önce oluşan sualtı jeolojik oluşumlarının ortaya çıktığı ve dolayısıyla önceki buz çağından hidrolojik ve atmosferik veriler içerdiği tespit edilmiştir. Mağara; Doğu Avrupa, Orta Doğu, Balkanlar ve Doğu Akdeniz’deki tek buzul çağı veri kaynağıdır. Ekskavatörler mağarada Neolitik, Kalkolitik ve İlk Tunç çağlarına kadar uzanan seramik parçaları bulmuşlardır. 555 metre uzunluğundaki ve 46 metre derinlikteki mağaranın sonuna ulaşacak kadar cesur ve sabırlıysanız, doğa harikası bir manzara ile ödüllendirileceksiniz: Akıntıları ve canlı organizmaları olmayan bir göl!

Aynalıgöl deniz seviyesindedir. Bu olağanüstüdür, çünkü 10 metreye kadar ulaşan suyun sert olması ve suyun geri kalanının tatlı su olması oldukça ilginç! Yatay olarak gelişmiş, poligenik fosilleşmiş bu mağara, su altında olması nedeniyle günümüzdeki atmosferik değişikliklerden etkilenmemiştir. Mağaranın ana galerisinin bazı kısımlarında yarasalar yer almaktadır. Mağara dışında, yakındaki koylar Akdeniz fokunun yaşam alanıdır. Peki, bu kadar muhteşem bir yapıdan sağlık alanında nasıl istifade edilir? Mağarayı gezdiğimde şu özelliğini keşfettim. 560 basamağı yürüyerek mağaranın en dip kısmına kadar giden ve orada yaklaşık 10-15 dakika gölü seyreden birçok ziyaretçiye çıkarken kendilerini nasıl hissettiğini sordum. Özellikle akciğer sorunları olan kişilerin dik basamakları çıkarken zorlanmadıkları ve nefeslerinin daha sağlıklı hâle geldiğini tespit ettim. Bu hem tatil turizmi hem de sağlık turizminde yerli ve yabancı hastaların faydalanması açısından oldukça önemli. Çare var ise tedavi de vardır, bunun da adresi Mersin’dir. Zira Mersin şehrinde bir astım mağarası daha var. Eee, peki biz daha neyi bekliyoruz?!

Solunum hastalıkları, dünya çapında ölümlerin önde gelen nedenleri arasındadır. Astım, solunum yolu daralması ve tıkanması nedeniyle tersinir solunum problemleri ile karakterize solunum yolu, kronik bir enflamatuar bozukluğudur. Şu anda ABD’de 25 milyondan fazla insan astım hastası. Yaklaşık 14,8 milyon yetişkine KOAH tanısı kondu ve yaklaşık 12 milyon kişiye henüz tanı konmadı. Sadece astım için yıllık sağlık harcamalarının 20,7 milyar dolar olduğu tahmin edilmekte. Solunum sistemi hastalıkları, 2015 yılında AB’deki tüm ölümlerin yüzde 8,5’ini oluşturuyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), özellikle Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalıkları (KOAH) nedeniyle meydana gelen tüm küresel ölümlerin yüzde 63’ü temsil ettiğini tahmin ediyor. KOAH, şu anda dünya genelinde üçüncü en yaygın ölüm nedeni. Astımın dünya nüfusunun yüzde 4,9’unu ve yaklaşık 334 milyon kişiyi etkilediği tahmin edilmektedir. 635 milyon insanın bir miktar astım benzeri semptomlarla yaşadığı bildiriliyor. Avrupa genelinde de bu hastalıklar oldukça yaygın.

Mevcut uçuş güzergâhları ile Mersin ve Adana bölgesi 1,5 milyar insanın 1 ila 4 saatlik uçuş mesafesinde. Bu, sağlık turizmi açısından çok önemli bir potansiyel! Yeni hizmete giren Mersin Şehir Hastanesi, konumu itibariyle otobana çok yakın mesafesiyle önemli 5 yıldız konaklama tesislerinin neredeyse koynunda. Hasta yatak kapasitesi ve ameliyathane açısından gezdiğim ve gördüğüm modern binasıyla Mersin Tıp Fakültesi ve özel hastaneleri, yaşlı ve bakıma muhtaç hastalar için rehabilitasyon merkezleri, infertilite başta olmak üzere akciğer, göz, kalp-damar, cerrahi ve estetik ihtiyaçlara cevap verebilecek düzeyde mükemmel tesislerimizle yerli veya yabancı hastalarımızı beklemekte.

Aynalıgöl

Kardeş şehirdeki Adana Şehir Hastanesi de ayrı bir katma değer. Mersin ve Adana, modern ve alternatif tıbbın bütün imkânlarına sahip iki ilimiz. Helva yapmak için mademki her şeyimiz var, en kısa zamanda yatırım ve girişim kutsallarımızı pozitif yönde aktive ederek, tarihi ve dini yerlerde yabancı dostlarımıza bu şehrin sağlık potansiyelini tanıtalım. Havaalanlarında broşür ve afişlerle, bazen de anı teşkil edecek küçük hediyelerle Avrupalı dostlarımızın kalbini kazanalım. Yabancı dil ihtiyacımızı üniversitelerin İngiliz, Rus veya Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü öğrencilerinden karşılayıp, onları havalimanlarında tanıtım ve hastanede yabancı hastaların dil sorunlarını çözmekte kullanıp, yeni bir istihdam ile paydaş yaratalım. Gerekirse, KKTC veya Güney Kıbrıs üzerinden geliş ve gidişlerde kolaylık sağlamak için Avrupa-Kıbrıs Adası ve Mersin Taşucu Limanı ile bir ulaşım ağı kuralım veya alternatif Adana Havalimanını kullanalım. Arap ülkelerindeki hastaların, Kuzey Afrika ve Ortadoğu bölgesindeki potansiyelini Mersin şehrinin Akdeniz konumundaki hava ve denizdeki kolay ulaşım imkânlarını işleyelim.

Sihirli pazarlama cümlesi “tanıtım, reklam, reklam ve yine reklam” ile algımızı ve farkındalığımızı sağlık turizmi yönünde arttırıp, ülkemize bir değer yaratmaya var mısınız?! Peki, nedir bu sağlık seyahatleri? Biraz da bu konuda bilgi vermek istiyorum. Sağlık turizmi, M.Ö. 3000 yılından beri olagelmiştir. Aslında eski Mezopotamya’daki insanlar, göz bozukluklarını iyileştirmek için Suriye’de Tell Brak’taki şifa veren tanrıça tapınağına gittiler. Yunanlılar ve Romalılar, Akdeniz’in dört bir yanındaki kaplıcalara yürüyerek ya da tekneyle yolculuk ettiler. Ve şimdi insanlar sağlık turizmi denilen bir pazar yaratarak, tıbbi tedavileri almak için dünyanın her köşesinden ülkemize gelmeye başladılar.

Özellikle sağlık turizmi geniş bir konsepttir. Günümüzde sağlık turizmi, AB’deki turizm endüstrisinin yüzde 5’ini oluşturuyor ve AB ekonomisinin yaklaşık yüzde 0,3’üne katkıda bulunuyor. Tıbbi seyahat talebinin yaklaşık yüzde 80’i maliyet tasarrufundan kaynaklanıyor. Medikal turistler, tıbbi seyahat gezisi başına 6.083 Avro ile 12.885 Avro arasında harcama yapmaktadırlar. Dubai’deki medikal turizmin 2016 yılında 1,4 milyar AED’den fazla para kazandığını ve kentin 326 bin 649 sağlık turisti aldığını biliyoruz. ABD, şu anda tıbbi turizm için 35 milyar dolar harcayarak yurt dışına seyahat eden yaklaşık 2,5 milyon hastayla medikal turizm için en büyük pazar. ABD’den sonra en fazla giden sağlık turisti Rusya’dan ve diğer BDT ülkelerinden ve MENA bölgesinden geliyor (GCC yüzde 70-80’e katkıda bulunuyor). Raporlara göre, MENA bölgesi (Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesi) genelinde sağlık hizmetlerine yapılan harcamaların 2020 yılına kadar 144 milyar ABD dolarına ulaşması bekleniyor.

Sağlık turizmi şüphesiz katlanarak artmaktadır. Sağlık ve turizm sağlayıcıları bunu yakalamaktadır. Tıbbi turizm aslında geleneksel turizmden daha yüksek bir yerli paya sahiptir. Bu nedenle sağlık turizmi payını artırmak, turizmin mevsimselliklerini azaltabilir, işgücü kalitesini ve sürdürülebilirliği artırabilir. Türkiye gibi ülkelerin sağlık turizmi pazarından pay alabilmek için yeni politikalar uygulaması gerekmektedir. Akciğer hastalıklarına çare arayan tıp turistlerinin ülkemizin güneyindeki bu değerli kentimizi mutlaka fark edip, ziyaret rotalarına ekleyeceğine olan inancım tamdır. Daha az karmaşık tedaviler arayan tıbbi turistler için önde gelen ve popüler bir hedef haline gelmiş olan Türkiye’de hükümet, Türk Hava Yolları ile uçan hastalara indirim uygulamaktadır. Hükümet ayrıca yabancı hastalar için vergisiz sağlık bölgeleri getirmeyi planlıyor.

Semih KARAKOÇ

tourmag turizm dergisi

İLGİLİ HABERLER