Gülnur Köroğlu’ndan Bir Karadeniz Masalı

Yazar Kadir Toprakkaya

Arkadaşımız Gülnur Köroğlu, harika bir Karadeniz gezisi yaptı. Anlatırken duyduğu heyecanı okurlarımızla paylaşmasını rica ettik. O da satırlara döktü. İşte O’nun kaleminden; “Bir Karadeniz Masalı”

Anacığımı iki ay önce kaybettim. Onsuz ilk bayram olacaktı benim için. Nası atlatırım diye düşünürken gelen telefonda site komşum arkadaşım Özlem Önal vardı.  “Gülnur çok güzel Karadeniz turu var taksitte yapıyorlar gidelim mi..? diye sordu. Nasıl nerede kaç para..? derken, çok az yer kalmış şimdi karar vermen gerekiyor dedi. Bende bunu bir mesaj olarak algıladım ve hemen kabul ettim. Çünkü rahmetli anacığım bana hep kızıyordu bir çok Avrupa ülkesi gördün, Amerika’ya bile gittin şu güzelim Karadeniz’e gitmedin diye. Bu gezi bana anamın vasiyetiydi sanki. Programı gördüğümde zorlu bir gezi olduğunu anlamıştım 7 gün farklı oteller, farklı yerler uçak otobüs minibüs teleferik dolmuş bir çok ulaşım aracı ile.

Arife günü başlayan yolculuğumuz Sabiha Gökçen’den oda arkadaşım Özlem onun arkadaşları şimdi benimde arkadaşlarımla sabah 08.00 da start verdik. Güzel geçen uçak yolculuğumuzdan sonra Atatürk için satın alınıp hediye edilen Atatürk’ün vasiyetinin bir bölümünü orda yazdığı bilinen, kız kardeşine hediye ettiği daha sonrada müze olarak değerlendirilen Atatürk Köşkü’ne gittik. Geziye Atam’ın anıları ile başlamak benim için ayrıcalıktı. Devamında Kemonos Ailesi’nin 1248-1263 yıllarında kilise olarak yaptırdığı daha sonra cami, savaş yıllarında ise hastane olarak kullanılan Ayasofya’ya gittik.

karadeniz-2

Altındere Milli Parkı’nda 1500 yıl önce 2 keşişin yaptırdığı söylenen Sümela Manastırı o yeşilin arasında bir sanat eseri olarak duruyordu. Restorasyon çalışmaları yüzünden içine giremedik. Manastıra baktığımda 1500 yıl önce neye kızdı da insanlar kendilerini buraya kilitledi, kendini sadece ibadete verdi diye düşündüm. Bu yüzleşmemi kendinden korkmak mı yoksa içinde Allah’ı hissetmek mi..? Kim niye, neden soruları ile yeşilin ortasındaki bu bina beni derinden etkiledi.

karadeniz-1

Bizi bekleyen otelimiz ilk gün o yörede farelerin çıkmasını engelleyen 4 ayaklı ahşap evlerdendi zamanında o yapılar sadece kiler olarak kullanılırmış dik merdivenli, yürüdükçe sallanan evin içi küçücük ama tertemizdi. Sakız gibi çarşaflar mis kokuyordu. Kendimi çocukluğumdaki evcilik günlerimde hissettim özlemle evcilik oynuyorduk adeta. Kimilerinin konforsuz bulduğu bu evleri ben çok sevdim zaten farklı bir geziydi diğer günler hep 5 yıldız otellerde konaklayacaktık. Yemekten sonra evimizin avlusunda ateş yakan yetkililer bize horon öğretme çabasına girdiler bizde, “miş” gibi yapıp terledik o kadarda kolay değildi. İlk zıplama denemeleri burada oldu.

karadeniz-6

Hopa gezimiz sonrası rehberimizin kalk borusu ile sabah 5 sularında ayaktaydık, söylenerek uyandığımız otel ayrılışı ile sarp sınırına varışımız yarım saat sürdü. Hepimizde bir panik Türk polisi bize izin verecek mi..? Tur’da memurlar var, izinlerini almışta olsalar izin sorgusuzca iptal edilebilirdi. Uzun kuyruklu sıradan Gürcülerin bizleri yara yara araya kaynak olmalarına izin vermeden alnımızın akıyla Gürcistan sınırındaki Batuma’a kısa denecek kadar bir zaman diliminde ulaştık. 7 saat 12 saat bekleyenlerden sonra 1.5 saat çok azdı .

karadeniz-5

Batum Şehir Parkı, şehir turu, kilise gezisinden sonra dünyanın 6 bin dönüm arazi üzerindeki botanik bahçesi turumuza başladık. Bu tur’da hepimizin baldırları ağrıdı gördüğümüz ağaç çeşitleri ve büyüklükleri inanılmazdı. Sahilde Batum’a özel yemeklerin ikram edildiği restaurantda, Gürcü Şarabı ile dinlendik. Daha sonra konforu ile adı bilinen güzel otelimize geldik. Otelde isteyen deniz, isteyen havuz isteyen banyo ve dinlenmeye çekildi. Artık serbesttik biz akşam yemeği için süslenip Batum sokaklarına arkadaşlarımızla çıktık. Uzun uğraşlardan sonra karar verip güzel bir otelin restaurantında yine şarap eşliğinde yemeğimizi yedik. Üstüne kavunlu kahve cheese kek ile sonlandırdık. Batum beni biraz düşündürdü. Gürcistan bizden geri ülke konumunda oysa baktığımda sokaklar tertemiz birbirini kesen düzenli trafik yenilense de, eski görüntülü binalar korna sesi yok ayağını attığında duran trafik ve bizim liramız onların larisine de yenilmiş. Sanki Las Vegas sokaklarındayım benzer binalar kopya edilmiş. Batum’a gelip casinoya gitmeden olurmu..? Otelimizin oldukça büyük casinosuna indim elbette. İki tıngırtı duyarım yokkiiiiii makinelerde ful otomatik şıngır sesi yok zaten, canlı oyun bana göre değil 30 lari aldım hepsi o. Makinada rulet oynuyorum aaaaaaa bir baktımki makina Türkçe poker yine Türkçe etrafıma bir baktım çoğunluk Türk günübirlik geçişlerle bir sürü Türk kumar oynuyor ve belli ki bu bir alışkanlık. Yarım saat casinodaki sigara dumanına zor dayandım 3 lari zararla oyunu bırakıp odama koştum.

Girdiğimiz gibi çıkmamızda sorunsuz oldu. Artvin yolları sabahına bize merhaba dedi. Çoruh Irmağı kenarından Borçka’ya varıp buradan minibüslerle 1430 metredeki Karagöl’e ulaştık. Heyecanla daracık yollardan çıkmak ayrıcalığına midem bulanmasın diye şoförün yanında oturarak dayandım. Kaçkar Dağları bizi büyüledi, sanki ormanın içinde bir deniz oluşmuş. Türkiye’nin en büyük Atatürk Heykeli’ne de uzaktan merhaba dedik. Atam Karadeniz’de bizi hiç yalnız bırakmadı.

Karadeniz’e gelip Rize Bezi almadan olur mu..? Aldık. Çamlıhemşin’i rehberimiz Sinan Ercan’dan dinlemek bir başka güzeldi.  Köylerdeki yapılanma, köylülerin yaşam tarzları aralarındaki husumet Sinan Bey’in anlatımıyla, bazen fıkralarla bazen taklitlerle zaman zaman çalıp dinlettiği, zaman zaman güzel sesiyle yorumladığı türkülerle sürdü. Rehberimizin son derece donanımlı oluşunu büyük bir şans kabul ettik. Tam burada düşündük ki, bir rehber geziyi rezilde eder vezir de. Buna ilave son derece iyi otobüs kullanan Murat Kaptan ve  yardımcısı Ömer  sürekli gülen yüzleri ile hizmette kusur etmediler. Ömer’in sıcak soğuk servisleri saygılı davranışı, öğrenciliğinde çalışma azmini bende takdirle karşılamamı sağladı.

Hemen söylemek isterim ki, Ayder Yaylası kalınası zaman geçirilesi bir yer. Gelintülü Şelalesi bize tüm kıvrımları ile akışını sunarken, biz yerel kıyafetli laz teyzemizin elinden bol tereyağlı muhlamamızı yedik. Yayla inişi o güzel yeşil uçurumda heyecanı ikiye katlamak farz oldu giy kaskları tak halatları kay Gülnur ziplineeeeeeeeeee seni bekler.

Sürmene’ye gelip Sürmene Bıçağı alınmaz mı? Hele çay memleketinde fabrika gezip çay içip, Mayıs Hasatı’ndan alışveriş yapmak ayrı bir keyif.

Yine bir zorlu parkur Uzungöl, minibüslerle bu kez ilaç içiyorum riske atamam midemi hala küçüklüğümdeki araba tutması ile keyfimi kaçırmak istemiyorum. 2000 metredeyiz artık tişört ilk kez yetmedi montları giydik ama ıslanmadık. Rüya gibi manzara, deniz bisikleti kayık turları eksik kalmasın. Doğu Karadeniz de beni etkileyen en önemli şey baktığım her yer yeşil, toprak yok gibi yeşilin olmadığı doğal ortamda mavinin tonları deniz olarak karşımızda. Keşke tüm Karadeniz dokusunu bozmadan eski evlerine benzer binalarla donatılsaydı. Yerleşim yerinin çok az olduğu alanlar deniz doldurularak büyük binalarla sonradan şehirleştirilmiş.

Trabzon’a döndük orada konaklayacağız, gecesini yaşayacağız. Trabzon gezdiğim Karadeniz illerinden en kötüsü geldi bana. Şehir Karadeniz şehrinden çıkmış büyük şehir keşmekeşinde. Buna ilave, sanki arap şehri her yer arap turistlere göre düzenlenmiş bütün tabelalar arapça. Türkçe gayrimenkul ofisleri arapça isimle her yer kara çarşaflı arap turist dolu. Karadeniz bundan memnun, inanılmaz alışveriş edip çok yemek yiyorlarmış. 3 kişi 15 kg et sipariş verebiliyormuş.  Çoğu yerel halk evini terk edip eşyalı kiraya veriyor. Evlerinin tuvaletlerini beğenmedikleri için küvetleri tuvalet gibi kullanan arap turist sayısı çokmuş, ama olsun onlar memnun ekomik açıdan coğrafya açısından zor durumda olan Karadeniz için kısa vadede çözüm acaba uzun vadede ne olur bileniniz var mı..?

Artık Giresun, Ordu, Rize Parkuru başladı. Ordu da yediğimiz kaşarlı kıymalı pide tereyağında yüzüyor gibiydi. Son 10 yılda yemediğim kadar tereyağını 1 haftada yedim sanırım. Ama parmaklarımı yemediğime şükredercesine yok böyle bir lezzet . üstüne yanık sütlaç da bonus. Ayrıca 2400 metre gerçek yayla gezimize yine minibüslerle ulaştık. Orada ikram edilen inek sütünü de afiyetle içtik .

Ordu Karadeniz’in incisi, gerçekten çok güzel bindiğimiz teleferikle 7 dakikalık yolculukla 475 metre yükseklikteki Boztepe’ye ulaştık. Boztepe yolunda heyecan had safhada, ama kim tutar bizi selfie yapmaktan. Adeta helikopter yüksekliğinde çıkarken bütün şehir ayaklarımızın altında. Vardığımızda ise bambaşka bir görsel güzellik…

En uzun tüneli geçip Samsun’a doğru gidiyoruz. Samsun’u çok beğendim daha düzenli, daha modern ve oturmuş havası var. Gecesi çarşı pazar gezip sabah Sinop’a hareket ediyoruz. Bafra, Kızılırmak, Gerze üzerinden gerçekten sahil kasabası görünümünde, yaşanası Sinop’a ulaşıyoruz. Sinop’da Akliman ve Hamsilos Diogenes Anıtı,  Sinop Cezaevi bizi bekliyor.

Ünlülerinde cezaevi olarak bilinen Sinop Cezaevi şimdilerde müze ve dizi seti, içimi burkuyor. Sabahattin Ali ve Nazım Hikmet’li yıllarını düşününce orda ne şiirler çıkmış, şimdi bir çoğu dillere pelesenk olmuş şarkılar. Oysa o yıllarda yaşananlar tarifi imkansız anılar. Hepside acı hepside düşünülesi. İçimiz burulduktan sonra bizi Sinop’un tereyağlı cevizli mantısı ile nokul böreği karşılıyor. İki saatte bir yediğimizi görüyoruz size anlattıklarım utanmadıklarım. Aralarda yediklerimizi sormayın. Balkaymak dondurma sadesi bile koyu renk, ya lezzeti  2 kere aldırıp yedirtecek kadar güzel. Dünyaca ünlü gemi maketleri alışverişimizi tamamlayıp Diogenes’e veda ediyoruz. O bize, “Gölge etme başka ihsan istemem” dedi.

Samsun’a dönüp Bandırma Vapuru’nu, şehir parkını, kurtuluş parkını, geziyoruz. Gazi Müzesi, Tütün İskelesi gördüğümüz yerler arasında. Ve dönüş yolu, 7 gün sonunda gece 23.00 de uçağımıza biniyoruz. Yorgun ama mutlu. Touristica’ya teşekkür ediyorum.  Anacığım haklıymış, huzurla uyu kızın Karadeniz’i gördü ve çok sevdi.

Hatta Ayder Yaylası’na gidip kalmak, Sinop’da denize girmek ister. İnşallah bir dahaki sefere. Darısı ülkemde görmediğim tüm güzellikleri ve Dünya da görmek istediğim yerlerin başına. Emeği geçen masalsı gezim için herkese teşekkür ediyorm. Hepiniz en az bir kere Karadeniz’i görün derim.

Sevgiyle ve mutlu kalın. Gülnur Köroğlu

karadeniz-10

 

tourmag turizm dergisi

İLGİLİ HABERLER