Gladyatörler şehri Kibyra konuklarını cezbediyor

Yazar Oktay Emlik

Burdur’un Gölhisar ilçesinde bulunan ve “Gladyatörler şehri” olarak da bilinen Kibyra Antik Kenti, devasa anıtsal yapıları ile dikkati çekiyor. Ardıç ve sedir ormanlarıyla kaplı bin 350 metre yüksekliğe kurulmuş, Gölhisar ovasının batı yamacına hakim 2 bin 300 yıllık Kibyra Antik Kenti, 2006 yılında başlatılan arkeolojik kazılarla tarihe ışık tutuyor. Arkeoloji kaynaklarında 30 bini aşkın piyade ve 2 binin üzerinde atlı askeri birliği ile Türkiye’deki antik döneme ilişkin en uzun gladyatör frizlerinin bulunduğu militarist karakteri öne çıkan Kibyra, devasa anıtsal yapıları arasında gezinenleri kendisine hayran bırakıyor.

Roma ve Bizans mimari geleneği ile yapılmış 10 bin kişilik stadyumu, orkestra bölümü dünyada bir benzerinin daha olmadığı Medusa mozaiği ile kaplı odeionu (müzik evi), Geç Roma hamamı, agoraları, ana caddesi, 9 bin kişilik devasa tiyatrosu, yer altı oda mezarları ile 2016 yılında UNESCO Dünya Mirası geçici listesine giren Kibyra’nın kalıcı listede yerini alması hedefleniyor.Kibyra Antik Kenti Kazı Heyeti Başkanı ve Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi (MAKÜ) Arkeoloji Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Şükrü Özüdoğru, yaptığı açıklamada, Kibyra kazıları sayesinde kentin bölgesinde bir başkent, büyük bir sanayi kenti, güçlü bir ordu ve ekonomiye sahip olduğunu söyledi. Roma İmparatorluğu’nun Anadolu’da tek anlaşma yaptığı kentin Kibyra olduğunu vurgulayan Özüdoğru, “Kibyra ve Roma arasında dostluk ve müttefiklik anlaşması yapılıyor. Bu, kentteki yazıtlardan öğrendiğimiz yeni bir bilgi.” dedi.

GLADYATÖRLER ŞEHRİNDE PİŞMİŞ TOPRAKTAN SU BORULARI

Özüdoğru, kentin rastgele kurulmadığına işaret ederek önceden tasarlanarak altyapı, kanalizasyon sistemi, ana yolları, caddeleri, resmi kamu yapıları, bin 600 metre yükseklikteki yaylalardan tatlı suyun kapalı sistemle getirildiği, suyun kent içine pişmiş topraktan su borularıyla dağıtıldığı antik bir kent olduğunu anlattı.Kentin büyük kısmının ayakta olduğunu ifade eden Özüdoğru, “Kibyra, 10 bin kişilik stadyuma sahip, Anadolu’daki bu büyüklükte ve bu sağlamlıkta nadir antik stadyumlardan birisi. Üç teras halinde büyük bir çarşı pazarı (agorası) var. 9 bin kapasiteli bir tiyatrosu ve bir de odeion olarak bilinen 4 işlevli müzik-konser salonu, kışlık tiyatro, yargı ve kent meclis binası şeklinde kullanılan kentin en süslü kamu yapısına sahip.” diye konuştu.

Kazı heyeti olarak bilimsel ve kentin turizme kazandırılması çalışmalarını birbirine paralel yürüttüklerini aktaran Özüdoğru, kazdıkları alanlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteği ile 7 farklı alanda koruma, rölöve ve restorasyon projelerinin hazırlandığını bildirdi. Özüdoğru, Kibyra’nın, kazıların 10’uncu yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesine girmeyi başardığını vurgulayarak, kentin özelliklerini şöyle sıraladı:

“Kibyra bir sanayi kenti, tarımıyla, hayvancılığıyla, özellikle demir işlemesiyle ve at yetiştiriciliği ile ünlü bir kent. Bu bakımdan güçlü bir ekonomisinin olduğunu anlıyoruz. Geniş bir coğrafyaya yayılmış bir ana kente bağlı yüzlerce köy, kasaba, çiftlik yerleşmesi düşünün. Bu verimli ovanın etrafında geniş bir kırsal alana hükmediyor. Kozmopolit bir kent olarak biliniyor. Erken dönemde ‘Kabalya’ (Kaballar) diye Lidyalılarla kültürel anlamda akraba bir halkı var. Bu kentte 4 farklı dil konuşuluyor. Bunlardan biri o dönemin uluslararası dili diyebileceğimiz Eski Yunanca, asıl yerli halkın konuştuğu dil ise Lidce, Solimce ve Psidce. Bunlardan Lidce önemli çünkü Lidya krallığının yıkılmasından yaklaşık 500 yıl sonra bile Kibyra’da Lidce konuşuluyor. Kibyra’yı farklı kültürlerin ve soyların bir arada uyum içinde yaşadığı gelişmiş bir sanayi ve ticaret kenti olarak algılamamız gerekiyor.”Kibyra’nın bulunduğu bölgede günümüzden yaklaşık 7 bin yıl önce ilk köylerin kurulduğunu dile getiren Özüdoğru, şöyle devam etti:

“Yamaçlarda yerleşmeler var, biz buralara erken Kibyra diyoruz, son olarak gelişmiş bir metropol kenti olarak da bugünkü görülen Kibyra kuruluyor. Kentteki araştırmalarımızda şimdiki kalıntıların olduğu kent 2 bin 300 yıl önce kuruluyor. Milattan önce 3’üncü yüzyıldan milattan sonra 7’nci yüzyıla kadar burada arkeolojik olarak yaşamın olduğunu belgeliyoruz.”

30 BİN KİŞİLİK ORDU, 2 BİNi ATLI

Özüdoğru, Kibyra’nın Büyük İskender’den sonra tam bağımsız bir kent devleti olarak varlığını sürdürdüğünü bildiklerini belirtti.

Roma İmparatorluğu’nun Anadolu’ya ilk girdiği dönemde eşit şartlarda dost ve müttefik bir devlet olarak Kibyra’yı kabul ettiğine dikkati çeken Özüdoğru, “Roma gibi büyük bir emperyal güç, Anadolu’dan bir dağ kentini neden önemseyip eşit şartlarda bir anlaşma gereği duydu? Bu mutlaka kentin askeri ve ekonomik gücüyle bağlantılı olmalı. Antik coğrafya yazarı Strabon’a göre Büyük İskender dönemindeki bir Anadolu kenti olan Kibyra’da 30 bini aşkın bir ordu ve 2 binin üzerinde atlı birliği var. Bu, çok büyük bir sayı. Kentin nüfusu o zaman 70-80 binden aşağı olmamalı.” bilgisini verdi.

GLADYATÖRLER DÖVÜŞLERİYLE ÜNLÜLER

Özüdoğru, kentteki sosyal yaşamda gençlerin beden eğitimine çok önem verildiğini anlatarak, şöyle devam etti:

“Gençlerin beden eğitimi aldıkları yapıya gimnazyum ismi veriliyor. Neredeyse hemen her yazıtta bu karşımıza çıkıyor. Bu da bize gösteriyor ki kentin disiplinli bir gençleri eğitme sistemi var. Belki Kibyra’nın askeri yapısının temelinde bu var. Eski Anadolu’nun liman kentleri gibi değil Kibyra, daha militarist bir kent. Bunun yanında Roma İmparatorluğu döneminde gladyatör dövüşleriyle ünlü bir kent. Türkiye’de antik döneme ilişkin en uzun gladyatör frizleri Kibyra’da ele geçmiş. Bunlar Burdur Müzesi’nde sergileniyor.”Kibyra Antik Kenti’nin kalıntılarının yayıldığı toplam alanının şu anki tespitlere göre 550-600 hektara yaklaştığına işaret eden Özüdoğru, “Kibyra’nın yakın zamanda UNESCO Dünya Miras Kalıcı Listesi’ne gireceğine inanıyorum. Ona yönelik hazırlıklarımız da var. Örneğin, Kibyra’da bulunan bir ‘Medusa mozaiği’ bile tek başına asıl listeye girebilmesinin bir gerekçesi olabilir çünkü dünyanın başka bir yerinde o türde yapılmış bir ‘Medusa mozaiği’ yok. Bunun yanında modern yerleşimle antik dönem yerleşimi yalıtılmış. Kentin doğasının ardıç ve sedir ormanlarıyla bozulmamış bir kent peyzajı var. Kentin iyi korunmuş anıtsal yapılarını da ekleyince bütün bunlar UNESCO’nun kalıcı listesine giriş için önemli kriterler.” diye konuştu.

tourmag turizm dergisi

İLGİLİ HABERLER