Kuşakları anlamak ve yönetmek

Yazar Barbaros Kon

İletişimin en önemli kuralı, karşındakini olduğu gibi kabul etmektir. Ne yazık ki hepimiz, hem iş hayatında hem de aile yaşantımızda diğerlerini kendimiz gibi görüyor, onlarda aynı düşünce yapısını ve performansı bekliyoruz. Göremeyince de çatışmaya başlıyoruz. Bu çatışmanın en önemli nedenlerinden biri de kuşakları anlamamaktan ve kuşak çatışmasından kaynaklanır.

Peki kuşak nedir? Kuşak kavramının sözlük anlamı; yaklaşık olarak aynı yıllarda doğmuş, aynı çağın şartlarını, dolayısıyla birbirine benzer sıkıntıları, kaderleri paylaşmış, benzer ödevlerle yükümlü olmuş kişilerin topluluğudur. Sosyolojik tanımlar incelendiğinde kuşaklar; belli tarihlerde doğmuş, sosyalleşme sürecinde ortak sosyal, politik, ekonomik vb. olaylardan etkilenmiş, koşullar gereği benzer sorumluluklar yüklenmiş oldukları için ortak değer, inanç, beklenti ve davranışlara sahip gruplar olarak açıklanabilir.

Kuşakları sadece doğdukları zaman dilimleri baz alınarak sınıflandırmak doğru olmaz. Aynı zamanda kuşakları oluşturan topluluğun düşünceleri, hissettikleri ve deneyimlerinin tanımlanması da onları sınıflandırmak için kullanılmaktadır. Önemli olaylar, toplumsal eğilimler ve örgüt kültürleri ile şekillenen çalışma tarzları, kuşak farklılıklarından kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte her kuşak, o işin doğru ve yanlışının ne olduğunu kendi eşsiz bakış açısı ile geliştirir, ona göre doğru ve yanlışlarını oluşturur. Bu durum, örgütlerde bir arada çalışan kuşakların kültür farklılıkları ve iletişim sorunlarının temelini oluşturmaktadır.

kuşakları anlamak ve yönetmek

Her bir kuşağın hayatı algılama biçimleri ve farklı iletişim tarzlarıyla mevcut yaşam ve çalışma alışkanlıklarının dışında davranış biçimleri gösteren kendine özgü özellikleri bulunmaktadır. Her kuşağın karakteristik özellikleri, değer yargıları ve tutumları, güçlü ve zayıf yönleri vardır. Bu kuşakları doğduğu yıllara göre tanımlarsak; 1946-1964 arasına “Patlama Kuşağı”, 1965-1979 arasına “X Kuşağı”, 1980-1999 arasına “Y Kuşağı” ve 2000-2021 arasında doğanlara ise “Z Kuşağı” denilmektedir. Her bir kuşaktan kısaca bahsedip, iş hayatında biraz daha fazla içimizde olan Y Kuşağı’na daha detaylı değineceğim.

1927-1945 yılları arasında doğan Sessiz Kuşağa ait kişilerin yüzde 95’i emekli olmuştur ve çok kısa zamanda gerek endüstri gerekse diğer alanlarda çalışanları kalmayacaktır. Bu kuşağın kültürel öğeleri içinde geniş aileler, yerel sosyal gruplar ve yoğun komşuluk ilişkileri yer almaktadır. Toplumun temel değerleri ise otoriteye saygı, sadakat, çok çalışma ve toplumsal değerlere adanmışlıktır. Yaşam felsefeleri yaşamak için çalışmaktır. Başka bir yaşamak için çalışmak felsefesine sahip kuşak ise, 1946-1964 yılları arasında doğan Patlama Kuşağı’dır. İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonraki “nüfus patlaması” yıllarında doğan söz konusu 1 milyar bebekten ötürü “Baby Boomers” kuşağı olarak da isimlendirilmiştir. Bu dönemde dünyaya gelen bireyler, Soğuk Savaş dönemi çocukları olarak adlandırılmaktadır. Dünyanın insan hakları hareketlerini, radyonun altın çağını, Türkiye’nin ise ihtilali ve çok partili dönem sancılarının yaşandığı yıllarda doğan kişilerin oluşturduğu kuşak olarak tanımlanabilir. Büyümenin, refahın, mal ve hizmetlere özlem duygusunun ağır bastığı bir kuşaktır.

Bu nesil, “kuralcı” olarak tanımlanmaktadır. Sadakat duyguları yüksek, kanaatkâr ve aynı zamanda bir yerde uzun süre çalışabilen bir yapıya sahiptirler. Teknolojinin kimine yakın, kimine göre ise uzak olduğu söylenebilir. Bu jenerasyon çalışkan, idealist, kararlarında uyumlu bir yapıya sahiptir. Ayrıca bu jenerasyona atfedilen yetki duygusu, işkolik ve bencillik gibi bazı olumsuz özelliklere sahip olduğu ifade edilmektedir. Zor işe ve uzun saatler çalışmanın önemine inanan bu kuşak üyeleri, uzun dönemli istihdam anlayışıyla çalışmaktadırlar. Kendi kendilerini motive edebilen ve takdir edilmekten hoşlanmayan bir yapıya sahip oldukları söylenebilir. Maaş, öncelikli tercihleridir. Takım çalışmaları ve takım toplantılarına önem verirler. Hikaye anlatmayı severler, fonksiyonu ve faydası neler olduğunu sorarak satın alırlar. Sen önemlisin ve sana ihtiyacım varı duymak, onların en önemli motivasyonudur. TBMM’nin çoğunluğu bu kuşaktan oluşmakla birlikte şuan Türkiye nüfusunun yüzde 19’luk bir kısmını oluşturmaktadır.

Türkiye açısından ara kuşak anlamına gelen geçiş dönemi çocukları olarak da adlandırılan X Kuşağı’nın geçiş dönemi olarak adlandırılmasının nedeni, söz konusu yıllarda dünyanın önemli değişim ve dönüşümler yaşamaya başlamasından kaynaklanmaktadır. Bahsi geçen dönemde yaşam şartlarında görülen olumlu gelişmeler, bireylerin davranışları üzerinde de etki yaratmış, bireylerin parasal konular dışında sosyal yaşamla ilgili unsurlara önem vermelerini beraberinde getirmiştir. Değişen dünyanın dinamiklerinin acımasızca yüzlerine çarptığı, olabildiğince kanaatkar, toplumcu, sadık ve iadealist bir kuşak. İş hayatı açısından bakıldığında işyerlerine bağlı, kabul edilebilirlikleri yüksek ve aynı işte yıllar boyu çalışabilecek olmaları, bu kuşağı oluşturan insanların benzer özellikleri arasında sayılmaktadır. Ancak sadakat duyguları, daha iyi kariyer imkanları bulduğunda değişkenlik gösterebilir. Toplumsal sorunlara karşı duyarlı, iş motivasyonları yüksek, otoriteye saygılıdırlar.

X Kuşağı insanları, kendi sorunlarını kendileri çözmeye alışmıştır ve bu nedenle de kendilerine güvenleri ve iş yapabilirlikleri daha yüksektir. Hiyerarşiye sıkı sıkıya bağlı, otoritenin önemine inanan, değişimden hoşlanmayan önceki neslin aksine X’ler bağımsızlıkları ile tanınıyor. Paraya fazla odaklanmış bu kuşakta bireycilik ve rekabetçilik biraz daha önem kazanmıştır. Sen satmıyorsun ben alıyoruma önem veren bir satınalma şekli vardır. İşe bakışları ise “Yaşamak İçin Çalışan” bir kuşaktır. İş dünyasında yer elde edebilmek için mücadele veren kadınların çocukları olan X’ler, “cinsiyet eşitliği” ile ilk tanışan nesil oldu. Bu jenerasyonun erkek temsilcileri, babalarından farklı olarak aile hayatı ve çocuk bakımından daha fazla görev üstlendi. Bu kuşak, Türkiye nüfusunun yüzde 22,21’ini teşkil ediyor.

y kuşağı

Diğer kuşaklardan, yetiştikleri dönemin olumlu şartlar taşıması sebebiyle ayrılan Y Kuşağı, teknolojik imkanlar olarak da gelişme gösteren bir dünyada yetişmişlerdir. Türkiye’de 1980 sonrası olarak ifade edilen Y kuşağı, PC’nin ve GSM teknolojilerinin doğduğu, teknoloji dostu, bireysel, rahat ve küreselleşmeye başlayan dünyanın çocuklarıdır. Yaşam şartlarında meydana gelen değişim ve dönüşümler, Y Kuşağı’nın diğer kuşaklardan farklı beklentilere, ümitlere ve tercihlere sahip olmalarını beraberinde getirmiştir. Mevcut çalışma alışkanlıklarının dışında davranış biçimleri gösteren bu kuşak, bir yönüyle organizasyonlara farklı değerler katarken; bir yandan da eleştirilen, kuşkuyla bakılan bir kuşak olarak göze çarpıyor.

2025’te Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerdeki işgücünün yüzde 60’a yakınının Y Kuşağı’ndan olması öngörülmektedir. Günümüzde Y Kuşağı’nın eğlence, gezme, yaşama, yeni şeyler deneme, başarı, para, alışveriş, ne istediğini bilme, yoğun çalışma, hayallerinin peşinden koşma, sorgulama ve sevdiklerine zaman ayırma unsurlarına önem verdikleri dikkat çekmektedir. Narsist, bireyci ve girişimcilerdir. Teknoloji, hayatlarında pek çok şeyin simgesi olup, otoriteye saldırgan davranan bir kuşaktır. Özgür olmayı seviyorlar, sık iş değiştiriyorlar, bu nedenle aidiyetleri zayıf, kendilerinin değil, yeteneklerinin yönetilmesinden hoşlanıyorlar. Kendi gibi insanların çalıştığı veya satın aldığı şeyler onlar için önemlidir.

İş ve yaşam dengesini kurarak çalışmak, onlar için önemli olan konulardır. Kısa sürede yetki ve sorumluluk alıp, terfi etmek istiyorlar. Yöneticisinden veya ailesinden haddini bildirim değil, geri bildirim almak istiyorlar. Bunu da olumlu da olsa, olumsuz da olsa geri bildirimi herkesin önünde değil, birebir almak istiyorlar. Mevkiye daha az, yeteneğe ve başarıya daha fazla saygı gösteriyorlar. Y Kuşağı için tecrübenizin ve mevkinizin ne olduğu çok önemli değildir. Mevki ve ünvan, yaş gibi şeyler gençleri pek etkilemiyor.

Kendisine değer verildiğini hissettiği bir kurumda çalışmayı daha fazla ücret alacağı bir işe tercih edebiliyorlar. Çalıştığı şirkette kişisel gelişimine yapılacak yatırımı ve gelişim fırsatlarını, alacağı ücretten daha fazla önemsiyorlar. Y Kuşağı’nın işe dair en büyük kaygısı ise takdir edilmemek. Y Kuşağı’nın yöneticiden beklentisi, kendisini geliştirmesi. En az o kadar önemli bir diğer özellik de yaratıcı ve yenilikçi fikirlere açık olması. Y Kuşağı’nın ideal yönetici profili “emeği takdir eden, yol gösteren” insan olarak ortaya çıkıyor. Yöneticinin eğlenceli olması, gençlerin pek umurunda değil.

Y Kuşağı’nın en belirgin özellikleri 7×24 online yaşamaları olan, sosyal medyayı her anlamda çok etkin bir şekilde kullanan bu kuşağın temsilcileri, işverenlerinden de beklentileri bu yönde. Teknolojiyi yakından takip eden, internet üzerinden alışveriş yapan, aynı anda birden fazla işi yapabilen, farklı kaynak ve araçlardan eşzamanlı gelen bilgileri kolaylıkla kavrayabilen, özgürlüğüne düşkün, öğrenmeye istekli, ailesine değer veren, ilişki odaklı, sosyal bilince sahip, işbirlikçi ve sabırsız bir kuşak. İyi bir işveren markasına sahip bir işte çalışmak, onun için önemli bir göstergedir.

Özetlersem, Y Kuşağı’nın iş ortamından beklentileri gelişebileceği bir pozisyon, ne iş yapacağının ve rollerinin açık ve net olmasını, fikirlerinin ve önerilerinin dinlenmesini, tanınmayı ve takdir edilmeyi, şirkete sağladığı katkının görülmesini, kariyer basamaklarını hızlıca tırmanmayı, açık ve ölçülebilir strateji ve hedeflerin olmasını, üstün performans gösterdiğinde fark edilmeyi, düzenli geribildirim almayı ve takım çalışmalarına destek olunmasını bekliyor. Aidiyeti düşük olan ve ortalama çalışma kıdemi 2.5 yıllarda gezen bu kuşağın şirkete olan bağlılığını arttırabilmek için şirketlerde performans odaklı kültür kurulmalı, yeteneklerine odaklanılmalı, beklentilerini açığa kavuşturmalı, bunun için de sürekli yakın iletişim içinde olunmalı, ilgilenilmeli ve sahip oldukları potansiyeli fark etmelerini sağlamalıdır.

Son olarak bahsedeceğim kuşak ise, 2000-2021 yılları için tanımlanan Z Kuşağı. Z Kuşağı’nın pek çok özelliği, GSM tabanlı bir kuşak olacağına işaret etmektedir. Z Kuşağı dünya zevklerine düşkün, teknolojiyi hızlı şekilde kavrayan, işlerini kısa sürede ve titiz biçimde yerine getiren davranış özellikleriyle dikkat çekmektedir. Teknolojiyi ileri derecede kullanan bu kuşak; taşınabilen, hep yanlarında olan küçük aygıtları, bilgisayar, tabletler, MP4 çalar, i-Pod’lar ve cep telefonları ile büyümektedir. Tam teknoloji çağı çocukları olan Z Kuşağı’na digital yerliler de diyebiliriz. İnsanlık tarihinin el, göz, kulak vb. motor becerileri senkronizasyonu en yüksek nesli. Yaratıcılığa izin veren aktivitelerden hoşlanıyorlar. Sonuç odaklılar. Çok diplomalı, uzman ve buluşçu olacaklar. Tatminsiz, kararsız ve doğuştan tüketiciler.

Yalnız yaşamayı tercih ediyorlar. Adaleti, barış iklimini önemsiyorlar. Benzeşmek istiyorlar, farklılaşmak değil. Sorgusuz yaşayacaklar onların iş döneminde her şey sistemler tarafından yapılıyor, yapay zeka tarafında karar veriliyor olacak. Bu kuşağın spiritual ruhu yönetilmeli. Hayat standartlarında meydana gelen değişim ve dönüşümler, Z Kuşağı bireylerinin diğer kuşaklara nazaran apayrı bir dünyada yetişmelerini beraberinde getirmiş, özellikle teknolojide meydana gelen ilerlemeler söz konusu kuşağın bireysel özelliklerinin diğer kuşaklardan ayrılmasına neden olmuştur. Bu kuşağın tarih boyunca en fazla eğitim almış kuşak olacağı tahmin ediliyor. Yaşlı, zengin ebeveynler ve az sayıda kardeşe sahip olacak bu kuşak için şimdiden materyalist olacakları yönünde tahminler yürütülüyor.

Özetle, toplumların sahip olduğu kültürel yapı zaman içerisinde ekonomik, politik, sosyal ve teknolojik faktörlerden dolayı değişime uğramaktadır. Yetişkin kuşakların zaman içerisinde değişime uğrayan kültürel yapının unsurlarını yeni kuşaklar kadar kabul etmede istekli davranmamaları, kuşakların birbirlerini anlayamamalarını, görüş, düşünce ve kanaatlerinde birtakım farklılıkların oluşmasını beraberinde getirmektedir. Bunun da ötesinde her kuşağın içerisinde bulunduğu dönemin şartlarına göre farklı olanaklara sahip olması, zaman içerisinde bireylerin farklı olanaklarla yetişmesini beraberinde getirmiştir.

Tüm bu düşünceler Türkiye koşullarında analiz edildiğinde Sessiz Kuşak çalışanlarının savaş yıllarını gördüğünü, Baby Boomers (Patlama) Kuşağı’nın İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra dünyaya geldiğini göstermektedir. Yapılan analizlerde Sessiz Kuşak ve Baby Boomers kuşaklarının, diğer kuşaklara nazaran her yönden daha olumsuz şartlarda yetişmiş oldukları dikkat çekmektedir. Baby Boomers Kuşağı’ndan sonra dünyaya gelen X Kuşağı döneminde eğitim, sağlık ve teknoloji olanaklarında iyileşmelerin olduğu görülmektedir. X Kuşağı’nın teknoloji ile geç tanışmaları, onların teknolojiyi bünyelerine katmada engel teşkil etmemiştir.

Y Kuşağı ise her yönden gelişme gösteren bir dünyanın daha rahat şartlarında dünyaya gelmişler; teknoloji dostu, bireysel, rahat ve küreselleşmeye başlayan dünyanın çocukları olarak adlandırılmışlardır. Y Kuşağı akabinde dünyaya gelen Z Kuşağı ise dijital kuşaklar olarak adlandırılmışlar, teknoloji dostu olmalarının ötesinde teknolojik, bireysel, zor beğenen, küresel dünya vatandaşları olmaları yönüyle dikkat çekmektedirler. Toplumsal yapılardaki hızlı veya yavaş olarak kendisini hissettiren söz konusu değişimler, farklı kuşak türlerinin oluşmasını sağlamakta, farklı kuşakların bir şirket bünyesinde çalışmaya başlamalarıyla, yeni perspektiflerden bakış açılarının gündeme gelmesini sağlamaktadır. Çoğu zaman da kuşakların sahip olduğu farklı değer yargıları, birbirleriyle iletişim kuramamayı ve birbirlerini anlayamamalarını gündeme getirmektedir.

Ancak gerçek olanda şirketlerde sadece Y Kuşağı çalışanlar yok, X Kuşağı ve yarın Z Kuşağı da olacak. Yarın, değişebilecek şekilde uygulamalar yapmak, hatta ileride kişiye özel uygulamalar geliştirmek bile gerekebilir. Yani bütün şirketi bir kuşağa yönelik olarak değişime tabi tutmak pek akıllıca olmayacak gibi görünüyor. Y Kuşağı ya da yeni kuşaklar bunu istiyor. Dünyadaki değişimi görmek önemli, eski kuşakları değişmez diye nitelemek de çok yanlış. Bu kuşak savaşlarını başlatıyor ve kaos oluşuyor. Amaç ve aracı karıştırmamak gerekiyor. Amaç: Çalışanların daha başarılı olmasını sağlamak. Araç: Kuşaklara özgü uygulamalar.

Çözüm için ise yöneticilerin her kuşağa farklı özelliklerinin, birbirlerine göre olumlu veya olumsuz taraflarının olduğunu bilerek yaklaşması, tüm çalışanların motivasyonunu olumlu etkileyecek ve verimliliklerini yükseltecektir. Yöneticilerin kuşak farklılıklarını tanıması, iletişim becerilerine önem vermesi ve işlerin yapılış süreçlerine tüm çalışanları dahil etmesi, kuşakların birbirleriyle çalışmanın yolunu öğrenmelerini sağlayacaktır. Her kuşağın işlerin yapılış süreçlerinde tercih ettiği yöntemlere izin verilmesi, şirketlerde uyumlu çalışmanın ve esnek davranışların geliştirilmesi, kuşak çeşitliliklerinin şirkete daha faydalı, yaratıcı ve yenilikçi olmasıyla sonuçlanacaktır. Yeni kuşakları iyi yönetmek, onların önem verdiği maaş, iş esnekliği ve sorumluluklar konusunda ciddi beklentilerini karşılamakla mümkündür. Şirketlerde görev yapan her kuşağın farklı değer yargılarına sahip olduğu göz önünde bulundurulmalı, söz konusu farklılıkların koçluk sistemleriyle etkili bir şekilde yönetilmesi sağlanmalıdır. Unutulmamalı; “Ne kadar çok kuşak varsa o kadar zenginiz. Hepsine ihtiyacımız var.”

SİZCE BU CÜMLE HANGİ KUŞAK İÇİN SÖYLENMİŞ OLABİLİR?

“Bugünlerde gençler kontrolden çıkmış durumda. Kaba bir şekilde yemek yiyorlar, yetişkinlere karşı saygısızlar, ebeveynlerine karşı çıkıyorlar ve öğretmenlerini sinirlendiriyorlar.” Bu cümle 2 bin 361 yıl önce, M.Ö. 350 yılında Aristotales tarafından söylenmiş. Yani o zamandan bu zamana değişen bir şey yok…

Sevgiyle kalın…

Dr. Barbaros KON

Humanika Yönetim Kurulu Başkanı

Akdeniz Turizm Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi

tourmag turizm dergisi

İLGİLİ HABERLER