Yeni yıldan ne diledim?

Yazar İris Cingi

Yeni yılın en güzel duygularından biridir yeniden ve sil baştan umut etmek. Bugüne kadar yapamamış olduklarımızın envanteri çoktan yapılmış, yeni ufuklara doğru yelken açmak için de hayaller çoktan kurulmaya başlanmıştır.

Kafamızda başıboş bir pusula, önümüzde yüzlerce seçenekle bizim tatil planı yapmamızı bekliyor. Aslında hayal kurmanın sınırsız konforunda gönlünce gezinip, en fazla seyahat etme isteğiyle dolu olma zamanıdır yeni yılın ilk günleri…

İstisnalar her zaman olsa da güzel yerlere gitmek, hiç gidilmemiş rotalara doğru seyahat etmek genelde yeni yıl dileklerinin ilk üçüne girer. Bayram tatillerinin yeni yılda hangi günlere denk geldiği tek tek incelenir, acentelerin sunduğu birbirinden cazip ve her bütçeye uygun sayısız erken rezervasyon seçeneklerine defalarca ve özenle bakılır, en nihayet koskoca bir yıl içinde kendi yaşamımıza armağan edilecek ‘o en değerli birkaç gün’ ve uygun istikamet seçilir. Arta kalan zamansa artık rutindir ve yeni yılın toyluğundaki o ilk heyecan kısa sürede biter gider… taa ki bir sonraki beklenen yeni hayal kurma takvimine kadar.

Ben yine de ve her şeye rağmen Türkiye’de yani dünyanın en güzel coğrafyasında doğmuş olduğumuzu düşünüyorum. Yaşadığımız bu ülke, sınırlı planlanabilen bazı tatil dönemlerinin dışında da bize güzel zaman geçirilecek yüzlerce seçenek sunuyor… Aslında çok zaman farkında bile değiliz ve günlük koşuşturma içinde başımızı kaldırıp etrafımıza bile bakmıyoruz. Hiç gidilmemiş yerlere ayak basmanın çocuksu heyecanını yeniden yaşama şansımız, belki de yaşadığımız şehirde, hemen yanıbaşımızda bizi bekliyor.

Turizmin hiç yaşamadığı kadar zor bir yılı geride bıraktığı malum… Bilinenleri yeniden konuşmak, aynı bildik söylemleri yinelemek ve de en önemlisi olan bitenden dolayı sürekli yakınmak bence yapılması gereken en son şey. Üstüne üstlük bu konuda bir şeyler eklemeyi, birbirinden değerli ve usta turizm profesyonelleri içinde asla kendi haddim olarak görmüyorum.

Turizm bir strateji sektörüdür ama bir o kadar da bilinenin aksine duygularıyla hareket eder. Bugün çalıştığı bir şirketin geleceğini, mali dengesini, bir oteldeki resepsiyonist ya da bellboyu kadar iliklerine kadar hisseden, düşünen, sahiplenen başka bir yapı zor bulunur. Çalıştığı otelin doluluk oranı a’dan z’ye gemideki tüm mürettebatın ana gündemidir. İçinde bulunduğumuz problemin matematik çözümlerini ise sektörün ustaları zaten arıyor ve kollektif bir çıkar yol bulmak için var gücüyle gayret ediyor.

Benim ise önerim çok daha basit ve bireysel bazı çözümlerden yana. Hangi segmentte olursa olsun yine de dünyadaki rakiplerinin çok üstünde ve yüksek standartta hizmet veren otellerimize olan farkındalığı arttırmak… Özellikle büyük şehirlerimizde, konaklama fonksiyonunun çok daha ötesinde misafirlerine aslında bir yaşam tarzı sunan bu mekânlara sadece bir kahve içmeye gitmek bile, sektörün çoktandır aradığı motivasyonu kısmen de olsa geri kazandıracaktır.

Günlük hayatımızda, oldukça sıradan bir yerde, basit bir karton bardağa esasen hak ettiği değerin onlarca üstüne bir bedel ödeyerek içtiğimiz bir kahveyi, hemen yanı başımızdaki bir otelin temiz ortamında, özenli sunumunda belki de buna çok yakın bir bedel ödeyerek içebilmek mümkün. Basit ve çok önemsiz bir adım mıdır bilinmez… Olumsuz tarafından bakmak isteyince oldukça sıradan bir öneri gibi algılanması oldukça mümkün… Ancak lobby’sindeki ya da otelin cafesindeki günlük anlık boşluktan bile oldukça etkilenen ve morali bozulan sektör çalışanlarının en başta moralini, sonrasında da iş gücünü domino etkisiyle arttıracağı kesin.

Bekleyerek hiçbir şey olmuyor, 7 günlük 15 günlük tatiller gelip hızla geçiyor ama aralarda bize göz kırpan belki de yanı başımızda bile aynen sanki plansız ve kaçamak bir tatildeymişiz hissi uyandıracak kadar birbirinden kaliteli işletmelerimiz bizleri de bekliyor. “Geldi mi, gelecek mi?” diye dört gözle beklediğimiz bir turist kadar, orada yine aynı değerli misafirperverlik ve özenle sizlerin de karşılanacağınızdan hiç kuşkunuz olmasın.

Ben ise bu küçük adım için ‘işe yaramaz’ ya da ‘olmaz’ demeden önce bir kez olsun üzerinde düşünmeyi ve hatta biraz ötesinde büyük şehirlerimizdeki tüm otellerimize farkındalık yaratarak, bunun için hep birlikte çabalamayı diliyorum. İnanıyorum ki bu farkındalığı yaratmak için başta medya olmak üzere sektörün bağlı bulunduğu birlikler de uygun bir iletişim planını desteklemek için ellerinden gelen çabayı göstereceklerdir. Böylece bugünkü tüm açmazlarımız içinde belki biraz küçük ama yapıcı ve yönlendirici bir adım da biz atmış olmaz mıyız?

TOURMAG Turizm Dergisi’nin online versiyonunu okumak için aşağıdaki linki tıklamanız yeterli:

https://www.tourmag.com.tr/dergiler/9/#/0

tourmag turizm dergisi

İLGİLİ HABERLER