Ateşin, rüzgarın ve şairlerin kenti: Bakü

Yazar Gürer Mut

Azerbaycan’ın başkenti Bakü’ye yaptığım yolculuktan edindiğim izlenimler ışığında bir tür “alternatif” Bakü rehberi hazırlamaya çalıştım.

“Kafkasların Paris”i olarak görülen Bakü, 3 milyon nüfusuyla ülkenin en kalabalık kenti. Rüzgarlar Şehri olarak da bilinen, Hazar Denizi’nin yanına kurulmuş olan bu liman kenti girer girmez sizi çarpıyor. Güzelliğinin ve yapılan büyük yatırımlarla değişen çehresinin yanısıra, zengin doğalgaz ve petrol yataklarının bulunduğu ülkeye girdiğiniz anda havaya karışan doğalgaz kokusunu ilk başlarda yadırgıyorsunuz. 

Havaalanından Uber veya taksi yardımıyla, kent merkezine ucuz ve rahat bir şekilde. Benzinin çok ucuz olduğu ülkede, mesafeler gözünüzü korkutmasın. Kent merkezinde indiğinizde ise sizi başka bir sürpriz bekliyor; bu kentin birçok kültürü ve kimliği barındırdığını hemen anlıyorsunuz. Bir tarafta eski Sovyet mimarisi, bir tarafta batı Avrupa normlarına uyan Gotik mimari ve diğer tarafta İtalyan mimarisi… 

Fevvareler Meydanı
FAVVARELER MEYDANI VE EDEBİYAT MÜZESİ

Mimarideki bu zenginlik nedeniyle kendinizi yeşillikler içindeki bir Avrupa kentinde hissediyorsunuz. Fevvareler Meydanı ise turistleri cezbeden (bizdeki Taksim Meydanı’na benziyor) bir buluşma noktası. Kafeler, restoranlar, bistrolar, mağazalar ve irili ufaklı parklarla çevrelenmiş sokaklarda yürürken Sovyet döneminden kalan çeşmeleri takip ederseniz yolunuzu kolaylıkla bulabiliyorsunuz. Bölgede bulunan Nizami Caddesi ise bir tür kültürel merkez. Şair ve düşünür Nizâmî-i Gencevî’nin dev heykelinin bulunduğu alanda bir de Milli Azerbaycan Edebiyatı Müzesi bulunuyor. 

Milli Azerbaycan Edebiyatı Müzesi

1922-1991 yılları arasında Sovyetler Birliği’nin parçası olan Azerbaycan, birlik içinde kültür-sanat başta olmak üzere birçok alanda ön plana çıkıyordu. Sanata ve kültüre büyük önem veren Azerbaycanlılar, ülkenin kimliğini taşıyan bir figür olarak gördükleri şair Nizâmî-i Gencevî’ye ise büyük sevgi besliyor. Bu nedenle müze, sanatla ve sözlü edebiyatla iç içe geçen Azerbaycan kültürünün öğrenilebileceği en doğru yer. Zarif mimarisiyle sizi hayran bırakan yapının ön cephesinde Fuzulî’den Nizamî’ye, Azerbaycan edebiyatının altı temsilcisinin heykelleri ve çinilerin üzerine kaydedilmiş isimleri yer alıyor. Müzenin içine girerken de öyle elinizi kolunuzu sallayarak giremiyorsunuz. Çantanızı yanınıza almanıza izin verilmiyor; üzerinizde hiçbir kayıt cihazını bulundurmanıza da öyle… Ayaklarınıza galoş geçiriyorsunuz ve size eşlik edecek tur rehberinizi bekliyorsunuz; tek başınıza gezemiyorsunuz. Bu bilinç ve özeni gördüğünüzde içinizden, “işte bir halk kültürüne bu ciddiyetle sahip çıkılmalı” diyorsunuz. 

1956’da hayatını kaybeden şair Samed Vurgun ile Nâzım Hikmet’in bir arada

Üç katılı, 33 odalı müzenin içinde, Dede Korkut’tan Fuzulî’ye, Ali Şir Nevaî’den Nizamî’ye kadar birçok halk ozanının o dönemden kalan sazları, el yazmaları, dokuma halıları sergileniyor. Bir ara kafamı çevirdiğimde, Nâzım Hikmet’in bir portresiyle karşılaşıyorum. “Bu evin içinde emin ellerdesin Nâzım” diye geçiriyorum içimden. 

(…)

tourmag turizm dergisi

İLGİLİ HABERLER